23 Aralık 2009 Çarşamba

Bu an hayatımın o anı olmaya değer! Ağlayabilir miyim?

Joshuaaaaaaaaaaaaaaaaaaaaaaaaaaaaaaaaaaaaaa!!!!



Eşekler kadar özledim seni, çok özledim ya! Yıllardır göremediğim (engellendiğim) dostumla karşılaşmış gibi oldum. Sensiz geçen günlerimin hezeyanı içerisinde debelenirken şimdi tanrım şimdi... İnan mutluluktan ve saçmalıyor olduğumdan ne dediğimi idrak edemiyorum. Ama sen kusuruma bakmazsın sevgili beynimin sağ lobu :D Neden yoktun? Neden beni bu sanal ortamda yapayalnız bırakıp gittin? diyebilirsin. Düşünce yoluyla beni tartaklayabilirsin, hatta aşağılayabilirsin bile. Bu gece her şeye izin var ama sonrası için bir şey diyemem be Joshua! Belki de bu yazı 2009 un, hayatımın en tuhaf yılının, son yazısı bile olabilir. Gerizekalı bilgisayar formatlandığından beri blogspot.com a hata verip duruyor(dns ayarlarının yapılmış olmasına karşılık). Biliyorum çok kızgınsın bende öyleyim fakat bazen koşullar bir çok şeyin önüne geçebiliyor. Şuan da nasıl yazıyorsun diyorsan da dayımın bilgisayarındayım (buradan bu hayırlı buluşmaya vesile olan dayıma öpücüklerimi gönderiyorum beni Joshua'ya kavuşturdu) işte o sebeple bu yazı belkide bu yılın son yazısı olacak. Keşke kasım ayında da yazabilseydim o aya dair hiç girim yok ne acı ki. Neyse kasım ayı ağustosla kanka ola dursun ben de artık şu girizgah ve kavuşma olayını bi' sonlandırayım. O denlide abartmaya gerek yok belki de ama bu mutluluğa ihtiyacım vardı özelliklede her gün açıp sayfada hata yazısıyla karşılaşan bünyeme hediye gibi bir şey oldu.



*******

Acı kelimesi bile bünyede farklı reanksiyonlara sebep oluyor. Peki acı çekilirken bünye nelerle boğuşuyor. Bugün(aslında dün) yine gerçekte gerçekliğini reddetmeye çalıştığım o saçma "gerçekle" yüzleştim. Hani tokat gibi çarpar ya yüzüne öyleydi. Küçükken oyun oynadığın, birlikte güldüğün o küçük kızı şimdi ağlarken görmek belki de en çok ben buna dayanamadım. Empati kurmak değil, kafamdan geçen bunlar değil. Bildiğim tek şey ağır geldiği. Tıkandım aslında ve hiç bir şey söyleyemedim o ağlarken ben de sadece ağlamakla yetindim. Belki de bazen en iyisidir susmak özelliklede yerine hiç bir şey koyamayacağın o kişinin ardında kaldığın zamanlarda. Ben bugün düşündüğümde bile ürperdiğim, gerçekleştiğinde neler hissedeceğimi tahmin bile edemeğim o gerçeği bir başkasının gözlerinde, bunu yaşamak için henüz çok genç olan arkadaşımın gözlerinde gördüm. O annesini kaybetti ben sessizce ağladım ne hissettiğini anlamadan sadece kafamdan geçen tahminlerle... Sessizliğim hiç bu kadar sinirlendirmemişti beni.



*******

Bir sığınma aparatı olarak Joshua! Evet sonunda sana aparatta dedim. Özledin ya kızmamışsındır. Kafamda çok fazla şey dolanıp duruyor ama neden bunları toparlayamıyorum bilmiyorum. Sanırım kısıtlı bir zaman diliminde sana ulaşmaya çalıştığım için olabilir. Şuan saat 02:17 sunum için yaptığım araştırmalardan sonra (ki çok heyecanlandım)beynim iki katı ağırlığında gibi. Gözlerim falan da yanıyor. Yorgun beynim yorgun bedenime hükmedemiyor anlaşılan. Böyle hissetmeme karşılık güzel bir film olsa seyretmek isterim mesela. Hatta şöyle olsun bu gece ki hayalim, güzel bir film seyrediyor olayım ve uyuyakalayım nasıl olsa filmi tekrar seyretme imkanım var ama mutlu ve huzurlu bir şekilde uykuya dalma her daim insanı bulan bir şey değil ki şuan da yazdıklarım gerçekleşecek olan bir şey değil sadece ve sadece benim hayali saçmalamam. Mesela pijamalarımı hala giymedim sonra üşüyen ayaklarımı ısıtması için gözleri uyku modunda olan köpeklerimide geçirmedim ayağıma(sabitlenince üşüyen ayaklara uyuz oluyorum), dişimi fırçalamadım... Bak tamda "aa ben hep belgesel seyrederim" repliğini gerçek kılarak şuan da izlediğim belgeselden bir iki görüntüyü yorumlayıp belgeselin adını söylemek istiyorum. Çitamız çakalı olağan üstü bir performansla kovalamakta. Son manevrada da çakala bir pati isabet etmekte ve çakal sendeleyerek "iyuuk" gibi acınası bir ses çıkartmakta. Şimdi belgeselin adı afrika "katili", abicim anlamadım ki ben kim karar veriyor katil sıfatını kulanmaya. Uyuz oldum resmen ya. Şimdi o çakalın çitanın yemeğine diş uzatıp (diş uzatmak ne ya!) uzatmadığını nereden bileceğiz. Bir saniye ya üff uyuz olduğum bu belgeselde ki amacın ne olduğunu şimdi anladım. Daha da sinirlendim. Evet biraz önce kıçımdan bir şeyler uydurdum ama ortasında açınca böyle oluyor işte bir de kafa başka yerlerde olunca. Şimdi bu amcaların amacı hırsız polis oynamak gibi bir şey. Ellerinde ölü bir kurbağa ve ağır bir şekilde yaralanarak ölen bir ceylan var. Peki katil kim? Hobaaaa!!! Hayvanlar üzerinden aksiyon-gerilim filmi. Çita koşar koşar koşar bizde adrenalin üst seviye kalp atışları hızlanır vesaire amca gelir birden alakasız bir yerden "böyle böyleyse katil aslan değil" der. Ben bu karmaşayı çözemedim ve gereksiz yere fazla uzattım. Aslında ben bu paragrafta geçen 2009 senemi anlattım galiba. Bir an da okuyunca valla bilinç altı süper. Şimdi mi? Şimdim her şeyin çözüldüğü o nokta. Aslında süper. Tek problem karanlıkta elimde anahtarımla kaldım. Biri ışığı yaksın lütfen. Şunu itiraf etmeliyim ki Joshua kendime hiç olmadığım kadar gerçekçi ve acımasızızm. Bu sefer gerçeklerden tarafım. "Önceden inanmak istemediğim gerçeklerden tarafım."



Ben yeni bir çok şey öğrendim mesela. Kendimle ilgilide çok şey öğrendim. Mesela yolculuklarda yaşadığım o kabus dolu dakikaların neden olduğunu öğrendim. Sonra bazı zamanlar neden tıkanıp kaldığımı, kötü bir şey olacakmış hissinin neden kaynaklandığını, göğsümde kocaman bir taş varmış hissini falan filan. Ama bayadır yaşamıyorum şu son saydığımı. Neyse öyle böyle günler geçirdim bu senede Joshua. Ama şu zamana kadar yaşayabileceğim en üst seviyede atraksiyonda. En komiğide ne biliyor musun? Ben 12 yaşımdayken 2009'un dönüm noktam olacağının söylenmesi. Komik ama gerçek. Ne olursa olsun dolu dolu geçti 2009. Çok şey öğrendim ben bu yılda, bu yüzden belkide hayatımın yılı olabilitesi yüksek düzeyde bir yıl oldu. Tabii önemüzde ki bir on yıl içinde nasıl yıllar geçiririm bilmiyorum ama şimdilik durum bu şekilde. Galiba benden yine çok cümle, kelime aldın ama bana dair yine yabancı kaldın. Olsun üzülme kısıtlı zamanları atlatınca belki ulaşırsın bana. Sağdan sola, solda sağa geçmek zordur. Takma bu denli kafana.



Galiba bitirme zamanı geldi Joshua, uzatmakalada olmuyor bu işler nereye kadar! Son olarak,



Yaralarımı samaya yeni başlamışım meğersem. Şimdi yeni bir savaşa hazırlanıyorum Joshua...


Not: Her zamanki gibi sayfa düzenim berbat!

25 Ekim 2009 Pazar

Joshua...

Şuan da 24 Ekim gecesinin saat 00:51’indeyim. Neden blogta yazmıyorsun sesini de duyar gibiyim. Anlıyorum seni, yorma beni diyorsun ama namümkün be joshua! Blog yine bana kıllık yapmakta. Kim bilir yine ne zaman sayfa hata vermeyi bırakacak ve bende ancak o zaman bu yazıyı yayınlayabileceğim.

Geçen uzunca bir süre içerisinde en çok özlediklerim listesinde üst sıralara ablaya sarılıp uyumak var Joshua… Ben ne çok özlemişim ona sarılıp uyumayı. En son Ocak ayındaydı o daha gitmemişti İtalya’ya. Tartışıyoruz, kavga ediyoruz ama yine de bir yatakta sarılıp uyuyabiliyoruz. Bu gece buna ihtiyacım var Joshua… Ablamın bana sarılmasına. Kendimi ufacık, küçücük hissediyorum. Sırtımı okşayıp belki de sadece bir şişşş sesine ihtiyacım var. Ama sadece ablamdan. Hayatımın tüm keskin noktalarında ona sarılıp uyumaya ihtiyacım var Joshua… Bir kaçış mı ablamın kucağı? Hayır değil Joshua… Sonsuza dek beni sorgusuz sualsizce saracak tek kucak. Hesap sormadan. Belki kızacak ama hep bileceksin, sarıldığında geçecek. Hissedeceksin. Joshua, yorgunum, kırılganım artık kelimeleri toparlayamamaktayım. Bir cümle sonunda koşu yarışında finale varmak için depar atmış bir atlet gibiyim. Yorgunluğum, beynime nüfuz etmiş. Yılgınlığım beynimi kemirmiş. Sana yazmasam olmazdı Joshua… Kelimeler beynimin sol lobundan kaçıp sağ lobuna yerleşiyorlar. Hani kullanışsızlık bir adım daha öteye gitsin diye. Ben tutmaya çalışıyorum ucundan köşesinden ama onlar kaçıyor benden. Eğer kelimeler yoksa ortada ne kalır ki? Koskacaman bir sessizlik, suskunluk değil. Önceleri suskunluğu tatmıştım şimdiyse sessizliği. Büyüyor muyuz? Belki! Ama büyümüyor olabiliriz de Joshua… Beynimin sağ lobundan kurtulabilecek misin?

Çok uykum var. Uyumalıyım, düşünmeyi bırakmalıyım. Evet ablama sarılıp uyumalıyım… Şişşşş!

Bugünün notu: Neden? Bir çok şey için temel soru, evet. Neden blog anneannemlerde ki bilgisayarda açılırken bizde sayfa görüntülenememekte. Bu sorun kızdırıyor beni...

Sessizlik bunaltır seni, beni ve belki de onu. En çokta onu bunaltır... hadi ben seni de geçtim. "Ben" bensem "sen" her kimsen peki "o" kim? Sorularla birlikte derin sessizlik, beni buna iten her sebepten hesap sormak ister gibi sessizliğim. Susmayı zor sanırdım ben, sessizliği tatmadan önce...

27 Eylül 2009 Pazar

Kabusun tam ortasında uyanamamak

Joshuaaa bizim sözlük farklı bir yapılanmaya doğru yol almış. Bugün mail adresimi kontrol etmek suretiyle gmail hesabımı bir açtım karşımda sözlükten gelen mail. Okudum yıkıldım, üzüldüm Joshua. Artık yeni sözlükte yazacağım fakat sıfır entryle. Bu durumun bende yarattığı kabus "Tanrım!!!". Hani olayın güzel yönlerini falan düşünmeye çalışıyorum artık birinci nesilim falan filan ama içim sızım sızım sızlıyor. Orada öylece kocaman bir sıfır görmek. Fakat geriye bakmak yok sözüyle yola devam etme çabası güdüyorum. Tabii bununla cebelleşirken aynı zamanda valizi toparlama da ayrı bir koldan insana sinir krizi geçirtiyor. Bu bunalımla cinnet geçirmezsem yeridir. Yarın İstanbul'dayım ve yarın okul var ikisi bir arada çifte kavrulmuş cinnet :S. Hoşgeldin Joshuacığım cinnetime. Daha fazla burada durmadan babaya yardıma koşmak lazım görüşebilmek umuduyla. Bu yıl için son kez Antalaya'dan selamlar Joshuaa :(

25 Eylül 2009 Cuma

güneşli bir sabahta Antalya'da uyanmak

İstanbul'da hala yağmur yağıyor mu? İnan Joshua bilmiyorum şuan da pekte umrumda değil galiba. Malum güzel bir güne uyanmak Antalya'da eğer annemler hazırlanmayı başırırsa deniz kenarına gideceğiz iliklerimize kadar ısınıp saat öğleden sonrayı gösterdiğinde hafif rüzgarla serinleyeceğiz. Ya ne güzel geliyor kulağa bu böyle ben dönmek istemiyorum İstanbul'a. Kuzenler falan burası cümbür cemaat çok eğlenceli. Şimdi okulda var! Pazartesi sabahtan dön sonra birde okula git. Ama yok giderim ben çünkü Pazartesi günü laboratuvar dersi var. Ben ki bu dersi asla kaçırmam :D:D:D Joshua sana fare keseceğimizi söylemiş miydim? Aslında şu blogla ilgili bazı planlarım var Joshua umarım uygulamaya sokabilirim. Neyse şimdi gidiyorum ben çünkü annemler hazırlanmışlar ve yola çıkmışlar. Onlar bu gece halamdaydılar bizse amcamlarda :D Görüşmek üzere Joshuaa beni özle!

Not: Bu blogta problem var be Joshua amcamların bilgisayarı dışında hiç bir bilgisayarda açmayı başaramadım. Hım.. acaba erişim mi engelledi? Olabilir o zaman bizde devreye hemen dns'yi sokarız :D:D:D

21 Eylül 2009 Pazartesi

Uzun bir aradan sonra merhaba Joshua...

Çok oldu farkındayım umarım kızmamışsındır ama neyse kızsan ne yazar sanki çokta tın! Uzun zamandır ipleçektiğim Antalya macerası gerçekleşmiş durumda. Şu anda Hüseyin amcamlardayız ailenin tüm erkekleri salonda maça dalmış durumdalar. Evet genelde Antalyada iken en azından bir kere bu durum gözler önüne seriliyor. Bayanlarda balkondalar öyle işte genel hatlarıyla burada ki durum :):) Aslında yazmak aklımagelmiyordu neyalan söyleyeyim Joshua evet düşünüyordumseni fakat yazmak gelmiyordu bir türlü. Zaten internette yok o sebeple daha bir karıştı bu işler. Neyse aslında gaza geldim de diyebiliriz. Dün Eray abim neden artık Joshua'ya yazmıyorsun dedim şöyle bir dondum kaldım şahsen takip ediyor olması hoşuma gitti. Sonra Begüm'de soruyordu niye yazmıyorsun diye şiştt Muzaffer sesini duyamadım ben senin :D:D:D Bu aralar çok fazla olay olmasın rağmen bende anlatma isteğimi yok ne bilemedim ben şimdi bak kafam karıştı. Joshua görüyorsun değil mi yine saçmalamaya başladım. Doğamda var bu anladım. Sana İtalyadan bir iki fotoğraf koyayım ve yazımı tamamlayayım. Çünkü şuan da yanımda Didarcan var ve biz birlikte vakit geçirelim diyoruz. Görüşmek üzere Joshua...


Anlaşılacağı gibi Venedik. Karnaval Şubat ayında olduğundan benim bu halimi gören Turistlerhemen makinelerine kilitlendi :D:D:D

Roma İspanyol Merdivenleri. Bir jazz konseri öncesi kalabalık :)





22 Temmuz 2009 Çarşamba

floransa universitesi kutuphanesinden yavru karga selamlar Joshua' yi...

Joshua... Sanki bana seslendin gibi oldu hemen gelip bi' ne var ne yok diye kontrol edeyim dedim. Hissetmistim ben zaten cok agladigini o yuzden geldim yanina bak ben hic yariyolda birakmadim seni birakmamda ;) tamam geciyorum bu muhabbeti.



Bugun Sarah'la diye devam edecek olan cumlemi mahvettim. Klavyeyi devre disi biraktim kendimi tebrik ediyorum bu sebeple ac kapa yaptim ama o da nesi gel gorki acilsin. Bence bu bilgisayarlarin topluca benimle ilgili sorunlari var. Sonra yanda ki bilgisayara gectim bu seferde o sifreyi kabul etmedi cildiracaktim anlatamam. Ben sifre ile alakali olarak cildirirken benim katlettigimi sandigim bilgisayara bir cocuk gecti. Nilay'a ne olur su cocuktan yardim istede acsin su bilgisayari diye yakiniyordum. Nilay gicigi soylemem diye tutturuyordu. Cocuk cikti almak icin kalkti yerinden. Nilay'a "geceyim mi tekrar eski yerime" dedim cocuk diger tarafta Nilay guluyor falan filan neyse ciktisini alinca gittide eski yerime tekrar oturdum ve sana ayni yerden yaziyorum Joshua :) Bu arada nerede kalmistik... Him... Sarah diyordum, onunla merkezdeki Ingilizce kursuna gidecektim ama kendimi iyi hissetmedigim icin o yalniz gitti. Sarah burada eczacilik okuyor. Iranli ve orada Italyan Dili ve Edebiyati okumus. Dun aksam kalabaliktik hep birlikte Turkiye'den getirdiklerimden yedik. Yarinda manti partisi var ve cuma gununede bir parti ayarladik. Ilk basta zorlanirim diye dusunmustum ama her sey cok eglenceli ve keyifli geciyor. Serenayla oturup muhabbet ediyoruz. Ben ona Turkce kelimeleri o da bana Italyanca kelimeleri ogretiyor tabi bunun icin de ingilizceyi kullaniyoruz. Buradakilerle konusurken cok rahatim cunku yanlis soylediklerime aldirmiyorlar. Mesela kutuphaneye gelmeden once yemekhanedeydik. Orada Antonio ile tanistim onun ingilizcesi benimkinden beter. Fransizca biliyor musun dedi o daha acikliydi. Neyse ama anlastik mi? Anlastik. Kaynastik mi? Kaynastik. O zaman no problemo ;) Ayrica uzun zamandir gulmedigim kadar da cok guldum. Hani su karnina kirap girmesi gibi. Mevzu belki basit ve sacmaydi ama o kadar cok guldum ki... Oyle iste :) Birazdan Nilayla merkeze gidecegiz daha merkezi gormedim. Sinav haftasi oldugu icin pek gezemiyoruz. Dun Nilaylarin okuluna gittik. Fizik, kimya ve biyoloji fakultelerinin oldugu bolume gittik. Bir suru laboratuar vardi. Gercekten bizim okudugumuzun kat kat uzerinde bir egitim aliyorlar. Neyse moral bozmaya gerek yok. Simdi gitmek zorundayim. Joshua kendine iyi bak!

Hoscakal...

19 Temmuz 2009 Pazar

O çiğ köfte ki gecenin bir yarısı beni yaşamdan soğutan

Eğer bir kabusun içindeysem uyandır beni Joshua... Gerçi şuan da yaşam formum gecenin 3'ünden çok daha normal. Ölmeyi istediğimi hatırlıyorum. Uyanıkken kabus görmek bu herehalde. Midemi üşüttüm Joshua ve dün yediğim çiğ köfte ölüm nedenim olabilirdi. Kusamamanın yarattığı uçurum hissi. Kusmak için 3'ten 5'e kadar beklemek ve o bekleyiş esnasında yorgunluktan tuvalette yerde uyuyakalmak çünkü yatağa yattığında uyuyamamak. Sonunda başarmak ama işte o çiğ köfte yüzünden ömrünün en berbat kusmuğunu vücudundan dışarı salmak. Tüm yemek borunun yanması burun deliklerinden adeta alev çıkması. ve işte o zaman çiğ köftenin içindekiler bölümüne beyninde bir yolculuğa çıkmak. Yetmiyormuş gibi birde mide ağrısı çekmek. Sonra ağlamak, ağlamak ve ağlamak... Ağladım cidden ya Joshua bak dalga geçme, sende ne halden anlamaz ne malzeme bulur bulmaz kullanır çıktın. Terbiyesiz Joshua gider ayak trip yapmamı mı istiyorsun yoksa? Ardımdan çok üzülürsün bak. Bu iğrenç anımıda paylaştıktan sonra geçelim valiz hazırlıklarına. Şuanda annem ve teyzemler börek sarıyolar biraz önceden zeytin yağlı sarma olayını tamamladılar. Anlayacağın Joshua yarın akşam İtalya'da ziyafet var Floransa'da :):):). Neyse Türklerden alışkın oldukları için sorun çıkartmıyorlar. havaalanında Ama komik bu durum. Anne yüreği işte Nilay'ın canı çekti diye bir ton şey gönderiyor benimle :):) Çok yorgun hissediyorum kendimi uykumu alamadım bir türlü. Birazdan Ecem gelir. Bak yine mideme ağrı girdi. Bak yine kızdım sinir bilgisayar. Sana bir şey itiraf edeyyim mi? Nefret ediyorum senden. Umarım içine virüsler girerde çökersin. Ayrıca bu i tunes programının üreticilerinede selam olsun. Cinnet geçirmek üzereyim. Sonra görüşürüz Joshua hadi hoşçakal.

18 Temmuz 2009 Cumartesi

Bundan böyle her ayın 18'i hippi günü olsun.

Bugün dehşet güzeldi bugün hippi günüydü. Ceysu'nun yanında getirdiği gözlükler çok manyaktı. Keşke bende annemin eski gözlüklerine bi' bakınsaydım. Ama güneş çoktan batmıştı. Fakat hiç pes edilir mi? Ceysunun tipi hala aklımda siyah camlı gözlüklerle Nihan ay çıktı mı? diye soruşu yarılarak gülme nedeni. Seviyorum ben bu deliyi ya. Tabii birde bu tipimizle çiğ köfte yiyişimiz ayrı güzeldi. Su şişeleri kolumuzun altında kekolar gibi :):) Güzeldi ya iyi eğlendik. Aslında korkuyorum başka bir şeyi aktarmaya. Kod adı bili bili olan biriylede güzeldi bugün. Umut'u gezidirdik falan eğlenceliydi. Eski fotoğraflarda ayrı komikti. Annemin ve babamın eski fotoğrafları okul yılları falan. Deli miyiz biz be :D:D Yok biz gayet normaliz. Yanlışlıla sayfayı kapattım ne diyordum ben. Neyse şimdi midem bi' kötü oldu. Çiğ köftemi dokundu yoksa. Neyse sonra görüşürüz. Hadi iyi akşamlar.

Bu kötü bir kapanış oldu ama yetinmeyi bilmelisin Joshua...

Goodbye Bafana (Özgürlüğün Rengi)

Dün yine şöyle geçmişte bir yolculuk yaptım. Kanallar arası zapink yapma telaşım esnasında cnbc-e'de karşılaştım ustalara saygı kuşağında "Özgürlüğün Rengi"'yle. Geçen sene bu zamanlarda Bartın'da seyretmiştik biz bu filmi Ecemle. Hatta ağlamıştım ben yine. Oturdum dün yine seyrettim. Güzel bir filmdi. Bak yine olsa yine seyrederim. O gün geldi aklıma. Ecem hastaydı sanırım biraz ateşi vardı. Ayşegül'e pilavı ben yapıcam demiştim ama sonra suyunu ayarlayamayıp pilavı lapa yapmıştım. 5 kız bir evdeydik gayet güzel bir şekilde yemiştik pilavı. Sanırım pilavın yanında bir de bezelye yemeği vardı. Sonra hatırladığım kadarıyla yoğurt koyunca pilavın tadıda gayet güzel olmuştu. Ya da ben çok acımıştım ondan bana tadı o kadar güzel gelmişti. Yorum yok :) Ben Özgürlüğün Rengini seyrederken kanal d'de Yeni Dünya vardı. Onuda seyredeli bi' 2 yıl oluyor herhalde ama günü hatırlamıyorum Joshua :) boşna bir hikaye daha bekleme. Neyse başıma çok pis bir şey musallat oldu. Petibör bisküvi ile nutella. Bunun kaynağı neye dayanıyor peki. Balıkesir'den döndüğümüz günün gecesi nasıl acıktım ama kelimelerle tarif edemem bu durumu. Evde ekmek falan yok. Ölüyorum açlıktan. Saat gecenin onbiri. O esnada mutfakta gözüme ilişen bisküviyi kaptım nutellayıda aldım çayda yaptım. Ohh mis gibi bir güzel yedim. Şimdi geceleri devam etmekteyim. Öyle az buzda yemiyorum dağıtıyorum valla ortalığı, silip süpürüyorum :D Yakında duba olurum ben Joshua... Yok bu durum düşük bi' ihtimal öyle kilo alan biri değilim. En çokta bunu seviyorum zaten. Dengesiz bir beslenme örneği göster yine de kilo alma. Hava atayım biraz :D:D:D

Neyse kaldığımız yeri bana hatırlatırsın Joshua... Sonra devam ederiz ;)

17 Temmuz 2009 Cuma

O zaman şarkı söylemek lazım avaz avaz

O zaman şarkı söylemeli çığlık çığlığaaaaa
O zaman yüreğin yükü hafifler belki biraz
O zaman şarkı söylemek lazım avaz avazzzzz

Yüksek dozda tuhaf bir mutluluk. Kendi kendimle eğleniyorum sabahtan beri. Ama öncesinde seyredilen duygusal bir film ardında ki travma dakikaları ve sonrasında bol kahkahalı kendimle dalga geçme saatleri. Longman'nın dictionary of contemporary english sözlüğünü elime aldım. Bizim alfabemizde olduğu üzere İngilizlerin alfabesinde de ilk sırada boy gösteren (acaba latinceyle bir ilgisi var mı bak şüphe ettim he ne zekiyim :D) "A" harfinden başlamak sureti ile sözlüğü açtım. Tabii bildiğin kelimelere denk gelince daha bir keyifli oluyor bu işlem. İngiliz aksanı olsun Amerikan aksanı olsun böyle kelimeler cümleler ben tarfından komik bir şekilde dile getirildi. Joshua bak sopayla gelirim yanına gülme bana terbiyesiz çocuk. Zaten küçükken de çok severdim böyle yapmayı. Hatta onları şarkı gibi okurdum bile. Ya da ciddi cümleler kuruyormuş havası verirdim. Kabul ediyorum çocukken kafada bir iki tahta eksikti galiba ki hala eksik. Ne komik ki böyle yaparak halen eğlenebilmekteyim. Neyse şimdilik çenemi açıp Joshua'ya sataşmayacağım. Bugün formumdayım ama neyse. Joshua bi' git markete jelibon al. Defoluverir misin karşımdan? Ben şuan da "o"nunla konuşuyorum. Sana hacet yok!

Son bir iki haftadır kim görse iltifat üzerine iltifat. Ego patlaması geçirmekteyim bu aralar. Bu kadarı bana zarar. (kendini bir şey zanneden insan evladı diye seslen ben gelirim) Hiç abartmıyorum şu son bir iki haftada bir sürü insan evladından duydum bunları. Özellikle saçlarıma aldığım övgü en ön sırada koşuyor puhahaha. Hee bir de gözlerimi çok beğendiklerini söylerler. Ama bi' saniye bu benim geçmişime hakaret sayılıyor bence. Ne yani eğer ben gittikçe güzelleşiyorsam 1 gün önceme bile, ben bu durumu küfür sayarım. Ne bu böyle kabul etmiyorum. İltifatlardan sadece saçlarıma olanı kabul ediyorum. Bakım yapıyoruz herhalde o kadar güzel olacak tabii. Yalnız bi' saniye şimdi aklıma çok naçizane bir söz geldi ve anında kahroldum, yıkıldım bunalıma girmek istiyorum :):):). Çok naçizane bu söz Anton Çehov'dan geliyor efendim. Demiş ki: Eğer bir kadın güzel değilse ona: "sizin gözleriniz güzeldir, sizin saçlarınız güzeldir." derler. O zaman tüm bu övgü dolu cümleleriyle bana yaklaşan insanlığa sesleniyorum. 'Hakaretlerinize ihtiyacım yok! Zaten önemli olan dış güzellik değil iç güzelliktir. Ben yetiştirdiğim ve yücelttiğim ruhumla tüm somut güzellikleri ezer ve de üzerinden bir güzel geçerim. Hatta bir de zıplarım hiç üşenmeden.' (Kendime annemin en sevmediği bir genç kızın ağzına hiç yakıştıramadığı o kelimeyi söylüyorum şimdi) OHAAA! bebeğim yavaş gitti de tökezleme. Neyse sıktı şu ego şişirme nöbeti.

Az kaldı gidiyorum. Şurda 2 günüm var yok. Bu da ölecekmişim gibi oldu be. Nilay'ın o gün 2 adet sınavı olduğundan beni karşılamaya Serena gelecekmiş. İşte bence İtalya'ya ayak bastım ilk günden macera dolu bir durum. Serena elinde Nihan yazan bir pankartla beni karşılayacak aynı filmlerde ki gibi. Ben özellikle istedim :D:D Neyse ben italyanca bilmiyorum ama bu öğrenmeyeceğim anlamına da gelmiyor. Peki İngilizceme ne demeli (şu an da kendimle konuşuyorum joshua ya da "o" üzerine alınma) bebeğim bu öyle pronunciation yaparak hava atmaya benzemiyor. Artık tiyatrodan bir iki replik atarsın nihahahaha. Seninle dalga geçiyorum, seninle dalga geçiyorum. Çok eğleniyorum çünkü seninle dalga geçiyorum. İşte iç sesim bu kadar zevzek.

Şuan da çok duygusal dakikalar yaşamaktayım. Çok ama çok uzun bir zamandan sonra turkcell dışından bir numaradan bana mesaj geldi. Evet evet canlı kanlı biri karşıda ki. İşte ne varsa dostta var. İsocanım benim ya. Valla sağolasın. Telefonum sonunda mesaj gördü. Dur sana dün ismaille olan telefon görüşmemi aktarmak istemekteyim. Şimdi ben kontörsüz sürünen karga anne olsun baba olsun sömürmekteyim. Aldım babamın telefonunu (önce olayın arka planını anlatayım,arkadaşlar ben gitmeden bir toplacaktıkta İsmail'i arayıp haber vericem ama kontör nerdee) tuşladım numaraları ve bir "alo" sesi alıp yanlış numara çevirmediğimi karşımdakinin İsmail olduğunu garantiledikten sonra 'ismail ben nihan' dedim. Ama İsmail soğuk bir sesle "efendim" dedi. İçimden kalas dedim ayran içtik ayrımı düştük dedim ki tam o esnada (tabi benim bunları beynimden geçirmem saliselerle alakalı) efendimin ardından "gizem mi?" diye bir soru gelince bende dayanamayıp ' evet ben gizem numaranızı minibüste koltuğun arkasına yazmışlar ordan aldım' dedim. Belki çok yaratıcı değildi ama sonrasında 'ben nihan ismail' deyince affalamasına yetti. Ben bunu bilir bunu söylerim. Zaten garibim doğum günüden beri ben tarafından iğrenç sesime maruz kalıyor özellikle 'iyi ki doğdun isocan' cümlesi 10 defa tekrarlanıca ismail'de kısa süreli hafıza kaybına neden olmuş olabilirim. Neyse oda idare etmeyi bilsin değil mi? ;)

Karnım acıktı şimdi gidip yemek yiyeyim bari. Üf ya daha valiz hazırlanmadı tüm kıyafetler odanın içersinde fink atıyor. Üşeniyorum onları toparlamaya. Şimdi gidiyorum ben hadi sonra görüşürüz.

Aferim Joshua'da jelibonu getirmiş.

15 Temmuz 2009 Çarşamba

zihnimde bir başlık oluşmadan yeni kayıt dedim affet beni

Biraz önce deli gibi yağmur yağdı gördün mü Joshua? Hayır aslında bu şekilde başlamak istememiştim. Aslında ne yazacağımı bile bilmeden yazıyorum yani başlığımdan anladığın kadarıyla. Korkuyorum nedeni yok belki ama korkuyorum. Yanlış olan bir şeyler var ama benim yaşamımın neresinde onu bilemiyorum. Belki de yanlış olan şeyin benimle hiç alakası bile yoktur ha ne dersin? Korkuyorum işte anlatması güç, kendimden kaçıyorum. Korkuyorum. Zuhal Olcay "Güçlü görünmeye çalışmıyorum. Güçlü görünmek güçsüzlüğün bir göstergesi." demiş. Tabii kelime kelime böyle değil ama ana fikir bu işte anla Joshua. Ben güçlü görünmek için savaşıyorum demek ki güçsüzüm. Evet evet zaten o yüzden korkuyorum öyle değil mi? Korkak karga. Bu sana hiç yakışmadı. Hani nerede o asarım keserimlerin.

Kendime not: Sen anca kendi gözünü oyarsın yavru kargam benim.


Eee Joshua söyle bakalım

dıt! dıt! internet gitti. Tabii internetin gidişini bu şekilde bir ses vemedi ama işte idare et. Şuanda saat 21:08 anneannemlerdeyim. Aradan epey bi' saat geçmiş. Daha demin etrafımda mavi ve tonlarında, hayatımda gördüğüm en güzel kelebeklerden biri uçuşurken ve kendimi bir masal dünyasında gibi hissederken sağolsun kulaklarımda birden bire kara bir sineğin ahenkli sesini işittim. Teşekkürler bebeğim uyandırdığın için ;) Dalga geçmiyorum gerçekten teşekkür ediyorum Joshua öyle olur olmaz dalınca rüyalara tutulu veriyor kolum, bacağım, boynum... O yüzden teşekkürler karasinek uyandırdığın için. Bak nasılda lafı evirip çevirip Joshua'ya soracağım soruyu arada kaynattım. Ne var yani hiç bunlara girmeden de kaldığım yerden devam edebilirdim ama öyle değil mi? Ama yapmadım peki neden? (farkındaysanız şuan da Joshua ile konuşmuyorum bu üçüncü bir şahıs peki adı ne olsun bu şahsın ben, sen ve "o" ndan 'o' olsun) Yine hiç kimse yanıtlamadan ben cevap veriyorum çünkü Joshua'ya soracak bir soruya sahip değildim öyle gelişi güzel yazmıştım 'eee Joshua söyle bakalım' diye. Bu arada bizim konumuz neydi yav! Nerden nereye geldik. Joshua beni takip et diyorum hep sana. Ama nerde aklın bir karış havada. Daha fazla yazmanın bir gereğini göremiyorum ben burada. Lafı falan uzatmaya hacet yok. Sonra görüşmek üzere...

Joshua'ya not: Joshua dikkat et! Geceleri aniden uyandığında korkma. Düşün ve bir bardak su iç. Güzel şeyler düşün, eğer ağlamak istersen ağla ama saklama. Ben aklından geçen her şeyi bilirim sen de bilirsin.... Ben korkabilirim ama sen korkma yürüyecek daha çok yolun var.

14 Temmuz 2009 Salı

döndüm, özledin mi Joshua?

Gözyaşlarını sil Joshua ayrıca ağlamıyormuş gibi de yapma. Hem giderken yeterince ağladın ardımdan. Fakat bir önceki başlıkta da söylediğim gibi geldim ama daha çok gideceğim. Ayrılıklar hiç bitmeyecek Joshua... Ayrılıklar sana bana ve diğerlerine. Gözyaşlarıysa sadece ikimize. Ağlama Joshua özelliklede ağlamıyormuş gibi yapma! Komik oluyorsun. Ben yokken neler yaptın? Koca bir "hiç" mi yoksa? 6 gün sonra tekrar gidiyorum ve bu sefer daha uzun bir süre yokum yani sen yine koca bir hiçi mi yaşayacaksın buna asla izin vermem. Kendimi yorgun hissediyorum ne de olsa daha eve gireli 1 saat bile olmadı. Yorgunum Joshua ve sadece bedenen değil. Ruhumda fazlasıyla yorgun. Neyse biz böyle sıkıcı konuları geçelim günlerimin nasıl geçtiğini mi merak ettin yoksa?

Çok güzel bir tatil oldu açıkçası. Sessiz sakin bir yerde bayanlar ordusu gibiydik. Begüm, Şeyma Elif çok güzel vakit geçirdik. Tanrım çok kafiyeli oldu :P :) Hee bir de evin tek erkeği Bartu vardı tabii :) Sonra bütün bir hafta boyunca Begümle National Geographic tadında "ergenusları" inceledik. Ne yerler, ne içerler nasıl bir yaşam formu benimsemişler falan filan. Gayet eğlenceliydi bizim için. Sonra bol bol yüzdük güneşlendik falan filan... Bak yavru kargan daha bir karardı Joshua. Hatta o kadar çok yandım ki kaşınıyorum yani hafif hafif soyuluyorum omuz başlarım ve sırtımın bir kısmı ama yine de kararmışlık korunmakta. Birde saçlarımın rengi açıldı ki sorma. Öyle abartılı bir açılma değil tabi şimdi cümlemi okuyunca abartmış gibi oldum ama yine de bence gözle görülürüz bir fark var. Her yaz biraz daha açılıyor saçımın rengi ya da kışın koyulaşıyor. Bu son söylediğim de imkansız, koyulaşıyor olan dipten yeni gelenler olur. Neyse bu saçma konuyu daha fazla uzatmayacağım. Güzel bir tatil geçirdim ve bunu cümlelerimle mahvetmeyeceğim. Dün mesela çok güzeldi. Denizde çok güzeldi. Begümle ikimiz uzandık iskeleye sırt üstü saçlarımızı suya bıraktık ve tersten gökyüzüne baktık. Gerçekten çok manyak bir his. Birden deniz gökyüzü gökyüzündeki bulutlarsa kutuplar oluverdi. Dehşet güzeldi. Annem gittiğimiz yeri 70'lerde ki Mercan'a benzetti zeytin ağaçları, sessizlik, sakinlik vs.

Joshua çok acayip bir şekilde uykum geldi böyle birden bastırdı. Sanırım daha fazla yazamayacağım. Sana şimdilik hoşçakal diyorum. En kısa zamanda tekrar görüşmek üzere. Hadi bana iyi uykular...

6 Temmuz 2009 Pazartesi

geldim, gidiyorum ama daha çok gideceğim...

Joshua yarın Balıkesir'e gidiyorum hadi beni 1 hafta özle bakalım. Ardım sıra ağlama ama bilirsin sert ve uyuz mizacımın altında yumuşak bir hal ve davranış şekli vardır. Kıyamam sonra ben sana. Peki kabul ediyorum bi' önceki cümle iğrençti. Hatta eminim öğelerine dahi ayırmak istemezsin. Neyse boşver şimdi sen benim jelibon kıvamındaki kalbimi. Yine biraraya geldik muhteşem üçlü olarak. Tanrı biliyor Ecem'e yaptığım geyik muhabbeti Ecem'den başka kimse çekmez. Ve evet yine ego patlaması yaşıyorum. Mesela Ecem geçen gün bizi aradı açtım telefonu "neredesin kızım arıyorum kimse açmıyor telefonu." dedi. Tabi ben boş dururmuyorum 'telefon numarayı gösteriyor ondan açmadım' dedim. Tabi oda bana bitmek tükenmek bilmeyen yoğun sevgisinden dolayı "o zaman bende başka numarayla ararım." dedi.* Ah ah şu yaptıklarıma bak Ecem, Kerem'le yeni yeni görüşürken böylemiydim ben. 1 sene önce yavru karga: Ecem niye beni aramıyorsun, Ecem boşver Kerem'i benimle görüş. Ne pislik bir insanım ben, işte bencilim. Umarım Kerem bu yazıyı okumaz Joshua. Fakat ne kadar dayanabilirdi ki tabi ne varsa bende var. 13 yıl geçmiş daha ohhooo ömür boyu böyle devam eder. Ne diyordum iyice geyiğe vurdum tabi ben ne yaparsın anlatacak bir şeyin olmayınca geyik yap dur. Konuyu değiştiriyorum Şimdi Ayşegül mezunda oldu. Hakan Ankara'da aman ya ne bitmek bilmez çilemiz varmış pöf!. Ecemle Bağa oturup bunun için çözüm bile aramışlar. Anlayacağın iyice manyadık. Joshua sen neden bahsettiğimi anlamadın öyle değil mi? Boşver anlama böyle daha iyi. Biz sözde bugün Ecem'le Kadıköy' e gidecektik ama ne mümkün. Benim şu bitmek bilmez panik ataklarım... Yola çıkamaz oldum. İtalya'da ne yapıcam hadi hayırlısı. Neyse Kerem'de benim gibide Ecem bu duruma alışkın. Ne kadar çok "neyse" kullanıyorum ben. Her şeyi ne kadar da çabuk boşvermişim ben. İç ses diyor ki: "Boşvermek ve sen hım... sen onu benim külahıma anlat". Aslında sonuna bebek koyarak kendimle Amerikan vari bir diyalog içerisine girebilirdim fakat bunu yapmayacağım. Sanırım yazımı bitirmenin, tamamlamanın ya da artık her neyse onu yapmanın zamanı geldi. Neymiş Joshua, ardım sıra ağlamak yokmuş. Hadi kendine iyi bak propolisini içmeyi unutma! Oldu mu? Sen bilmiyorsun değil mi? Anne karga beni arı ürünleriyle koruma altına aldı. 2 gün önce polen haplarını içmeye başladım birde arı sütü alacakmış. Artık sen bende ki zeka açılmasını gör. Umarım yazılarıma yansır bakarsın edebiyat parçalarım :P:D:D Görüşebilmek dileğiyle. Hoşçakal...

*Ecem bu yazıyı okuyacağını bildiğim için özellikle yazdım bu telefon görüşmesini nihahaha

3 Temmuz 2009 Cuma

mavi boya olmuş tırnaklarım ve onları taşıyan parmaklarımla dokunuyorum klavyeye

Hep bu şarkılar zaten insanı yoran, yazmayın demek istiyorum sonra da "hayır" diye bağırıyorum kendime. Bencil yaratık. Evet o ben oluyorum galiba. Her şeyi zorlaştırıyorum. Zor, daha önce demiştim öyle değil mi ben bu kelimeyi sevmiyorum diye... Bazen çok kızıyorum kendime. Fazla pervasızca yaşıyor gibiyim oysa tüm hücrelerim milim milim yok olurken. "Eğer gerçek bir duygu seli yaşamayacaksam ölene dek yalnız yaşamayı tercih ederim!" dedim. Vay ben bugün ne büyük bi' laf etmişim öyle. Bunun altına imza atayımda bari ileride karşıma çıkarsa mahkemeye falan verirsin beni. Biliyor musun küçükken böyle şeyler yapardım hep. Mesela bir keresinde soyadımı hiç değiştirmeyeceğime dair bir kağıda imza atmıştım ve o kağıt hala duruyor ablamda. Ya diyorum küçükken vardı benim kafada biraz eksiklik gerçi halen varda çenemle doldurabiliyorum o eksikliği :P:D

Aklıma geldi anlatmadan geçmeyeyim. Ablamla msnde görüştük bugün italyan arkadaşlarıyla evlerinde toplanıp film gecesi yapacaklarmış. Neyse bu arkadaşlarının arasında bir de gay varmış. Kendisi ablamın ilk gay arkadaşı oluyor. Bir de bana, gelince seninlede tanıştıracağım diyor. Umarım beraber alışverişe gideriz. Bi' saniye bu çok Amerikan filmlerinden çıkma bir hayal oldu. Tiksindim aniden kendimden. Öyle işte planlar, planlar, planlar birbirini kovalar.

Bir de bugün ne çok yoruldum ben öyle. Yardıma gittim teyzeme, 3 saatte hoşafım çıktı temizlik sebebiyle. Bu da tam gün vari bir sohbet oldu Joshua... Biliyorum kızıyorsun bana. Ama umurumda dahi değil dinlemek zorundasın beni ;) karşılıklı olarak çekiyoruz birbirimizi diye düşünüyorum ben. ha birde utanmadan soruyor musun sen benim ne derdimi çektin diye? Ayıp ayıp Joshua seni kaale alıyorum ya buna şükret lütfen. Ha şimdi de yine kendini beğenmişliğin mi başladı diyorsun? Evet kendimi beğenmişliğim başladı. Seni hiç olmaktan kurtardım bilmem farkında mısın? Seni var kıldım, seni yarattım Joshua şimdi gelmiş bana kafa mı tutuyorsun? Seni huzurumdan kovmadığım için bana şükretmelisin*. Küsmüyorum sana yine aklında çelişkiler yaşama. Uyardım yalnızca. Bana bunları tekrarlatma.
* görüyorsun değil mi Joshua? kendimi tanrı zannetmeye başladım galiba

Nedense kızdım yine aynı şarkının sözlerini yine okuduğumda. Çok farklı bir izlenim yarattı bende bu defa. Duygular değiştikçe okuduklarımıza yüklediğimiz anlamlarda değişiyor. Evet kızgınım şuan Joshua... Aslında bir kaç dakika önce mutluydum galiba. Anlamlar değişti Joshua. Anlamdan çıkardığım kavramlar değişti. Hani beyninin içinde bir kurt vardır ağacı oyar gibi oyar içini. Beynimde ki o kurt devreye giriyor hep mutluluğu yakaladığımda, tüm iştahıyla atlıyor üzerine. Başka düşünceler yüklüyor beynime. Aynı bilgisayara virüs girmesi gibi. Sanırım güzel hatıralarda virüs temizleyici program vazifesi görüyor bu durumda. Joshua, incitme beni. Biliyorsun fazlasıyla kırılganımdır, işime gelince duygusuz gibi davransamda. Bana karşı gelme o yüzden. Kalabalığın içinden seçebilmeliyim seni. Joshua daha olgunlaşmanın eşiğindesin ve böyle dedi yavru karga.*
* Joshua sana zerdüşt eğitimi vermeye karar verdim. Gerçi şu üstteki cümlelerim pek zerdüşt vari değil ama ne bileyim birden kendimi tuhaf bir duygu bütünlüğü içinde hissettim. Alay etme bak oraya gelirsem fena olur, kızıyorum he! Hem nesi varmış şu zerdüşt eğitiminin öpte başıan koy. Bööööö!

Bak sürekli sinir harbi yaşatan etkenlerle karşı karşıya kalıyorum. Bu fare beni hasta ediyor. Tıklamak istemediğim şeylere tıklatıyor. Güzel bir haberin mutluluğunu dahi yaşatmıyor. Uyuz bilgisayar dil çıkartıyorum sana. Ayrıca benim İtalya'ya gittiğim gün Deep Purple konseri var. Ohhoo Santana konserini bile 3 gün önce öğrenen bir insan için sürpriz olmasa gerek. Kendime yuh diyorum ve susuyorum. Çok uzattım galiba cümlelerimi. Ben aslında bu sabah çok farklı şeyler yazmayı planlamıştım buraya. Hiç bir zaman planlar uygulanmıyor ha ne dersin Joshua? Hadi şimdilik hoşçakal... Basit bir veda bile olsa sen idare etmeyi kendine her zaman erdem edindin ;).




2 Temmuz 2009 Perşembe

yalanlar istiyorsan yalanlar söyleyeyim, incinirsin...

Dünden beri dolandı dilime. Hem dinliyorum hem de sürekli söyleyip duruyorum. Güzel bir Özdemir Asaf şiiri olmakla beraber güzel bir Feridun Düzağaç şarkısı benim için.

Sana gitme demeyeceğim.

Üşüyorsun ceketimi al.
Günün enzel saatleri bunlar.
Yanımda kal.

Sana gitme demeyeceğim.
Gene de sen bilirsin.
Yalanlar istiyorsan yalanlar söyleyeyim,
İncinirsin.

Sana gitme demeyeceğim.
Ama gitme Lavinia.
Adını gizleyeceğim,
Sen de bilme Lavinia

Tüm duygusal selim bir anda sönüverdi. Ne diyeyim ben bu gençliğe heee! Benim ki de komik bir yakarış oldu ama neyse. Sürekli olarak tuhaf tuhaf şeyler duymak beni soğutuyor ilişkilerden. Kuzum kimse demesin bana niye bir sevgilin yok diye? Zaten böyle salak soru mu olur ya, kendimi bir başkasına sorarken hayal ettim de görüntü dehşet vericiydi. Ama öyle gerçekten! Saçma sapan yaşam formları, bayık ilişkiler. "Seviyorum işte" deyip erkeğin yoyosu olan kızlar yada tam tersi kızın yoyosu olan erkekler. Gelemem ben böyle bayık şeylere. Birde tanımadan etmeden "seni seviyorum" deme cürretini gösterenler var ki tam bi' felaket. Bak aklıma bilimsel bir şey geldi sırf kadın-erkek ilişkilerine bakılarak bile zeka tespiti yapılabilir. Bunu ileride denemeliyim, hatta abartıp ilişkilerde davranış şekilllerinin hangi genlere dayandığını bulmalıyım. O zaman gözüm açık ölebilirim. Zaten benim sonum belli, 30 yaşımda Güney Afrika, insandan önce hayvanları incelemeliyim sonrasındaysa insanların genlerinde kaybolup(tabii zamanla anlayacağım umarım biz insanlardan bir şey olamayacağını) ayrıca saçlarımı halen uzatma derdinden bıkıp usanmadan ölürüm büyük bir olasılıkla. Zaten fazla yaşayacağımı da düşünmemekteyim. He birde uzun süredir görmediğim dostlarıma önce saçlarım uzamış mı diye sorar onlarda "evet epey uzamış" deyincede "yok ya uzamıyorlar" diye yakınırım. Saçımla bir zorum var ama anlayamadım. Nerde kalmıştık saçma sapan ilişkiler mi demiştik. Iyş! O konuyu kapatalım. Anlatmaya değmez "seni aldattım kamuran." "olsun ben seni yine de seviyorum" tarzı ilişkiler. Nereden açıldı bu konu uyuz oldum şimdi. Ben ne güzel mutlu mesut yaşacaktım duygusal selimi. Bu arada Lavinia kim söyleyeyim mi? Gerçke adı Mevhibe Beyat'mış. Güzel gülüşlü bir bayanmış ve Lavinia şiiri ona bu şekilde bir yorum getirdi

"Bir erkeğin günün en güzel saatlerini, gün batımından sonrasını geçirmek istediği kadındı, gitmesin, hep kalsın istenendi Lavinia. İnceydi, kırılgandı, küçücük bir esintide bile üşürdü, onu korumak, kollamak, bir ceketi usulca omuzlarına sarmak gerekirdi. Öyle nazlıydı ki, güzel yalanlarla geçirmek isterdi ömrünü... Yalanların insanı en sert hakikatlerden bile daha çok inciteceğini unutarak... Büyük bir sırdı. Adı gizlenen ama unutulmayan. Erkeğin ve şairin sırrı."


Dün gece yavru bir kedi vardı anneannemlerin bahçesinde. Yanlış bir kapıdan içeri girdi ve kucağıma alıp annesinin yanına götürmek istedim onu. Annesi ortalıkta yoktu. Sevip, okşadım biraz sonra yere bıraktım ve dönüp uzaklaşmaya başladım. Peşimden geliyordu küçücük patileriyle. Zıplaya zıplaya takip ediyordu beni kıyamadım tekrar kucağıma aldım. Annem "geri götür annesi arar" dedi. Biliyordum annesinin arayacağını ama o benimle gelmek istiyordu. Ne yapmalıydım? Tekrar götürdüm bahçeye bıraktım bir köşeye tam arkamı döndüm başladı tekrar koşmaya peşim sıra umarsızca. O kadar sevimli gözüküyordu ki tekrar aldım kucağıma ve anne ben bunu götürüyorum dedim. Annem de "iyi bari süt falan veririz" dedi. Babam elimde kediyi görünce "çabuk götür onu geri annesi merak eder" dedi. Sinir olmuştum merak etse başında dururdu. (duygusal anlar yaşadığımda mantıklı düşünememde) Tekrar geri götürdüm bahçeye ama o kadar mutluydu ki kucağımda, patisini patisinin üzerine atmış keyif çatıyordu adeta. Bıraktım. Yine arkamdan gelmeye başladı zıplaya zıplaya... Annem gülüyordu uzaktan "çok sevimli" diyordu. Ben bir an ümitlendim götürebilirim sandım ama babam "daha hızlı yürü" dedi. Ben hızlanınca yetişemedi ardımda kaldı. O esnada annesi geldi yanına ve patisiyle başından kavradı benim kedimi. (sahiplendim evet bi' şey mi dedin?) Ah be Joshua sana da çok tanıdık gelmedi mi bu hikaye?

Sonra bütün gece kediyi düşündüm. Şimdi tekrar gitsem bıraktığım yerde midir ki? Bir iki fotoğrafını çekerim belki. Gündüz gözüyle sevmeliyim birde. O zaman her şey daha bi' netleşir...





30 Haziran 2009 Salı

Çılgınca Eğlenelim, Hadi Mutluluk Sarhoşu Olalım...

Hım... Şaşırdım Joshua. Bugün her şey pek bi' yolunda gitti. Gerçi gitmeyen bir şey vardı ya neyse o konuya şimdi değinmeyelim. Bugün İtalyan Konsolosluğuna gittim. Sıkı dur Joshua geliyor beklenen cevap. Vizemi aldım gidiyorum. 30 Ağustos'a kadar vize vermişler acaba 14'ünde dönmesem mi :P:D. Şimdi planlar yapılmaya başlanabilir. Schengen vizem var o kadar, İtalya dışınada çıksak ne güzel olur. Umarım ayaralayabiliriz. Ama öncelikle Cenova'yı görmeliyim. Çok merak ediyorum evet evet hem de çok... :D Neyse şimdi anneannemlerdeyim seninle fazla duramayacağım. Sonra görüşürüz...



Çığlık çığlığa, bağıra bağıra bayır aşağı koşalım mı?


Joshua...

29 Haziran 2009 Pazartesi

Yağmur Kardeşliği


Dışarıda yaz yağmuru yağıyor, belki yaz yağmurundan biraz daha fazlası. Gök gürültüsü ve hepsinden güzeli yağmur kardeşliği... Aynı küçükken oynadığımız gibi... Şimdi yine tekrar başa sarıyoruz tüm çocukluğu. Mutlu mesut bir çocukluğu... Hande ve Merve geldi bugün. Kuzenden fazlası yağmur kardeşiyiz biz. Nilay eksik. Her şey onsuz hep eksik. Dükkanda, bahçede oturduk bir masanın etrafına açtık saçlarımızı ve ıslanmaya koyulduk, gökyüzü bizi karşılar gibiydi. Şimşek hiç çakmadı hiç korkmadık. Ben zaten hayatım boyunca gök gürültüsünden hiç korkmadım ki... Yağmur seviyor ve kucaklıyor bizi. Bunları yazıyorum ve saçlarım hala ıslak, sırılsıklamım adeta ama duşa girmeden önce bu kelimeler bir cümleye oturtulmalı. Gök yüzüne bahşedilmeli tüm hapşuruklar. Ben tüm saadetimle atarken ıslak saçlarımı geriye, yüzüme bir iki damla yağmur damlası düşsün diye. Hım... Güzel kokuyor saçlarım. Hani böyle saçlarını toplarsın tepede, saldığında hoş bir koku yayılır ya etrafa... İşte öyle kokuyor yağmurda ıslanmış saçlarım.

Gök yüzü şimdi sarardı, yağmur dindi ama halen gök gürlemekte. Güneşin batması yakın ondan zaten bu sarılık. Nilay yüzünden burukta olsam yine de mutluyum, tuhaf bir mutluluk.

Anlattıkça eksilmesin diye anlam şimdi doğru yeniden ıslanmaya...


Joshua sen de ıslanmalısın bu gökyüzünün altında...

28 Haziran 2009 Pazar

sonra ben ona dönüp dedim ki: bi' saniye! sesli düşünüyorum...

Günler ne çabuk geçiyor ya kontrol gücümü kaybettim adeta. Bugün hava serin yağmurda yağdı yağacak ve ben sinir krizi geçirmek üzereyim. Neden mi? Yağmur yağacak diye değil tabi ki. Elektrikler gidip gidip geliyor bu durumun bende yarattığı sinir harbi için (bkz: daha önce ki bir yazım). O sebeple bu konuya fazla değinip kendi kendimi sinir etmeyeceğim. Bak midem yanmaya başladı gene. Nedense canım yazmak istememekte. Parmaklarımın ağırlaşması ve bileklerimin bende yarattığı yorgunluk hisside bunda en büyük etken. Bir de unutmadan sanki nöronlarımda pek bir isteksiz. Çok miskin bir insan olmaya başladım. Yatağıma doğru bile yönelemiyorum şurada bilgisayarın karşısında uyuya kalmak istiyorum. Tatlı rüyalar karga...


27 Haziran 2009 Cumartesi

"İnsanlarla yaşamak güç, çünkü susmak güç. Özelliklede geveze biri için."

Böyle dedi Zerdüşt!

Susmak zor bi' eylem he ne dersin Joshua. Tamam anladım ben seni cevap verme şimdilik. Nasıl olsa cevaplarsın elbet bir gün tüm sorularımı. Şimdi geçelim bugünün insan bedeninde yarattığı yorgunluk hissine. Kiminle konuşsam dökülüyor ya bu ne? Bu ne biçim bir sıcaktır? Ecemle konuştum oda aynı hatta "Nihan hiç halim yok dışarı çıkmaya valla arada Bağa (tamam işte anla Baha ;) ) olmasa çıkmam dışarıya" dedi. 18:30' da buluşacakmışız fakat ben halen nasıl dışarı çıkacağımı düşünüyorum. Ya benim uykum geliyor iki de bir bulduğum her boş alana yatmak gibi bir eylemde bulunuyorum ve anında küt pireler uçuşmaya başlamış bile. Ben kesin evin kapısından çıkarken uyuya kalırım. Saat şuan itibariyle 16:13 daha duşa gireceğim, saçlarımı kurutacağım işte uzun saçın külfeti yazın ortaya çıkıyor be Joshua... ama olsun asla vazgeçmem onlardan rapunzenlliğe kadar yolu var :P:D Şimdi sana bir soru soruyorum ama aslında sana sormuyorum gibi, nerede? çok içimden geldi ondan sordum yoksa sormazdım bilirsin. Meraklıyım evet lakin "nerede?" diyecek kadar değil ;) hım bu arada sürünerek gidiyorum televizyonu kapatmak için evet şimdi oturduğum yerden kalkıyorum tanrım buraya yapışmış gibiyim kalkıyorum, kalkıyorum ve kalktım. oh be! sonunda seste kesildi artık uyuyabilirim :P hayır oda ne ya şimdide havalandırma bu kadar çok ses çıkartmak zorunda mı? Ben en iyisi sahile gidip bi' dondurma yiyeyim bari anca kendime gelirim :D:D:D neyse saat şuan itibariyle 16:38'i göstermekte ben yavaştan yavaştan yaylanayım şu ekran karşısından yoksa geç kalacağım. Ya o benim genlerimde vardı öyle değil mi? "geç kalmak" bak o annemden geçmiş bana ama annemin ki hat safhada mesela annem 10 dakika içinde geliyorum diyorsa bil ki o en az 1 saattir. Yok ben yine de evden 15 dakika içinde çıkabilen bir insanım :D:D:D Neyse ya bu konuya nereden girdik şimdi hadi ben gidiyorum görüşmek üzere Joshua...

26 Haziran 2009 Cuma

michael jackson öldü mü?

Duyduklarıma inanamadım resmen.Joshua... Nasıl olur ya Michael Jackson nasıl ölür kavramı beynimden içeri kurşun gibi girdi. Anında televizyonun başına koştum CNN'i açtım. Evet duyduklarım doğruydu kardeşi çıkmış basın açıklaması yapıyor. Vay be dedim bir dönem de böyle kapanıyor... Birde bugün Charlie'nin Meleklerinden Farrah Fawcett'da ölmüş. O kadın kanserdi galiba bir de otobiyografisini hazırlıyordu acaba tamamlandı mı? Bana da dert olan şeylere bakar mısın? Üzüldüm bugün ama cidden ya. Bazı kişiler vardır hiç ölmeyecek gibi Michael Jackson'da öyleydi. Tuhaf oldum öyle işte...

Bu arada bu yazımda hiç beklemezken ne kadar hareketli geçiyor maşallah :P:D:D 7 Temmuzda Balıkesire gidecekmişiz sonra oradan döneceğim ve eğer 30 Haziran'da İtalyan Konsolosluğundan vizeyi almayı başarırsam (alırım diye düşünüyorum benim gibi birine vize vermeyeceklerde kime verecekler :D:D:D) 20 Temmuz'da İtalya yolcusuyum. Ondan sonra ancak 14 Ağustostan sonra görüşürüz Joshuaaaa bekle beni bebeğim :D:D:D Neyse en güzel haberse sevgili babacığımdan geldi, bayramda Antalya'ya gidelim dedi .Ben daha şu yaşıma kadar bi' bayramımı babaannem ve amcamlarla kutlamamıştım yuppiii. Bu duruma çok sevindim be Joshua :D:D:D

Şişt Joshua bugün senin hakkında düşündüklerim için kızdım kendime kıyamam ben sana yaa bugünlük affet ama söylemeden de geçemem belli olmaz ters tarafıma da gelme ;) dur ya basasım geldi seni bağrıma uyşşş Bağır demişken aklıma geldi ben bu sabah çaydanlığı ocağa koyarken demliği bir devirdim. Hemen uzaklaştım da sadece sıçrayanlarla yetindim ama öyle bir çığlık atmışım ki sofradan annemle babam da birden korkup çığırdılar tanrım berbattı daha çok korktum bir an sandım yaktım tüm bağırımıııı :'( allah'tan yanık falan olmadı olsada anca 6. dereceden :D:D:D anneme bunu dediğimden beri dalga geçiyor 6.derece yanık mı olur? diye ( sanki ben bilmiyorum, biyoloji bölümündeyiz herhalde boru mu? :D:D) Üzülme Joshua iyiyim şimdi geçti kızarıklıkta, no problemoo :P:D neyse hadi sonra görüşürüz. Benden bugünlük bu kadar. Koklaya koklaya öptüm kocaman :D:D
Abi bu nasıl bir vedalaşma şekli ya :D Joshua'yı öpmeye kalkan insan evladı olarak ben. Bu durumu incelemeliyim ;)

İyi geceler bebeğim...

24 Haziran 2009 Çarşamba

ayak bileğimden çekiştirme gidiyorum ben

Vize için başvuruda da bulunuldu hadi bakalım beklemeye koyuldum. Önceden gitmenin coşkunu yaşardım şimdiyse dönemenin tuhaflığını düşünmekteyim. Neye dönüyorum ki? Kocaman bir hiçliğe mi? Ya gitmemeliyim ya da dönmemeliyim gibi. Kızma bana, işin aslı böyle ama.

***

Biliyordum... Bunu tüm kalbimle hissediyordum. Yanılmadım. Hislerime hep güvendim zaten. Bu seferde yanıltmadı. Şimdi neyi mi biliyordun diyorsun? Sorma olur mu? Orası bana kalsın? Belki saçma gelir sana. Sorma sen yine de... Bazen her şeyi bilmek gereksizdir. Kısaca huzurluydum oradan biliyorum ;)

Hadi bu konuyuda geçelim. Hatta tüm konuları geçelim yazmak istemiyorum nedense... Sonra görüşelim. Mümkün mü?


Joshua yapma ama böyle bak yine kızdıracaksın beni bu aralar affettim seni ;)

22 Haziran 2009 Pazartesi

kronik rahatsız insan örneği ama bi' saniye ben kendimi tekrar etmiyorum ki

Ben kendimi tekrar etmiyorum evet. Bu beni biraz rahatlatıyor sanki. Eğer kendimi tekrar ettiysem bu cümleyi tekrar yazarak, lütfen bana söyleme olur mu?

İnternetin bana yarattığı zorluklar... Kullanamıyorum öyle istediğim zaman. Bİlgisayarın keyfi gelince. Ben en başından beri söylüyorum şu bilgisayar beni hiç sevmiyor diye. Garezi var! Biliyorum elimde bir çok kanıt var. Her neyse. Bu aralar görüşemeyiz belki de bu yüzden.

Sonunda aldım pasaportumu 20'sinde de gidiyorum. Keşke hiç dönmek zorunda olmasaydım. En azından 1-2 yıl. Yoksa gerçek bir "hiç" kelimesi tanımlamazdı beni. Çünkü ne yapar ne eder ben yine dönerim İstanbul'a evime. Ölene kadar yapamam başka bir yerde. Unutmadan 30'umda da Güney Afrika'da olacağım bunu bil, arama beni ;)

Joshua küstün mü bana?

15 Haziran 2009 Pazartesi

Peh peh peh


Umutcuğumu öptüm kokladım ohh misler gibi sonra eve geldim ve bitmek bilmez bir saçma sapanlıkla tripodu ayarlayıp geçtim aynanın karşısına ve fotoğraflarımı çektim çokta eğlendim :) evet bu gördüğün onlardan bir tanesi. Kedi fotoğrafları dosyasına gelince o daha yapım aşamasında o sebeple çok gizli :P Hadi hadi uzatmaya gerek yok gece gece sonra görüşürüz ;)

14 Haziran 2009 Pazar

deklanşöre bas tamam! hayat böyle daha güzel :)

Bu akşam üzeri hayat gayet güzeldi gerçi güzel gitmeye devam etmekte efendim. Tek sorun tıklım tıklım bir sahil hayal etmemiş olmamdı. Bugün günlerden pazar ve kurduğum hayale bak. Sahilin boş olması imkansız ... Hayır imkansız değil benim için başlangıç noktası boştu devam ettikçe kalabalıklaştı. Tamam saçma bir cümle oldu ve ne demek istediğimi anlamadın. Fakat zaten senin bu yazından ne anladığın değil daha çok benim ne yazmak istediğim önemli o sebeple anlamış ya da anlamamış olman pek bir şey ifade etmemekte.


Haftalardır hayalini kuruyordum şu sınavlar bitsede doya doya fotoğraf çeksem diyordum ve evet sonunda bugün tam da o huzur anına ihtiyaç duydum ve aldım başımı düştüm sahil yollarına. Başladım bizim poz vermeyi seven kedilerin fotoğrafını çekmeye. Bakalım neler çıkacak bu planımdan. Haftaya cumartesine de başka planlar yaptık evet kalabalık olacağız ve doya doya fotoğraf çekeceğiz. :)


O an dünya duruyor gibi oluyor. (sen kulaklarını tıka dinlemek zorunda değilsin) Beynimin içinden geçen her şey kırmızı ışığa yakalanmış gibi durup kalıyor. Nefesini tut ve deklanşöre bas. Hiç kıpırdama ;) Daha küçük bir kızken babam böyle öğretmişti fotoğraf çekmeyi. Tabi onun fotoğraf makinesini titretmeden tutmak imkansızdı o günlerde. Şimdi öyle değil, öyle değil mi babacığım? Babamın kolilerce fotoğrafı var biliyor musun? Öğreniyorum en az onun kadar iyi fotoğraf çekmeyi. Aa unutmadan babam bir de hep ilk okuldaki resim öğretmenin söylediği sözü yinelerdi ablamla bana "bakar kör olmayacaksın, baktın mı göreceksin."Vizöre gözünü yasladığında lensler açıldığında, görüntü absorbe edilirken aynaların içine... fotoğraf çekmek için çekme, hisset! Babam hep önemli olan fotoğrafı çektiğin makine değil neye nasıl baktığındır der. Ya tamam seviyorum ben bu adamı. Hadi yine iyisin. Neyse susasım geldi böyle birden ve sustum...

ne varlığı gereksiz insanlar tanıdım ki zaten yoktular, korktum...

Böyle insanlar var ama şuan da canım bu insan örneklerinden bahsetmek istemiyor ki zaten yoktular öyle değil mi? Neyse salla dur içimden bir söz geldi söylemezsem olmaz "pislik" oh rahatladım. Nedense hakaret içerikli cümleleri pek sık kullanmaya başladım. Geçici rahatlamalara sebep olur sadece. Kendimi toparlamalıyım. Annem çok kızıyor bir genç kıza hiç yakışmıyor diyor :P:D:D (bundan sonra pislik ve oha demek yasak)

Loreena Mckennitt konseri. Dün gibi bir günü yaşadığım için herhalde daha mutlu olamazdım. Panik ataklı iki insan manyağa bağlamış bir şekilde konsere gidiyor. Konsere 21:00 başlayacak ben saat 19:00'da otobüste Kadıköy'e giderken yolda vazgeçmek üzereydim. Neden mi? Mide bulantısı, kalp çarpıntısı, böyle ayaklarıma doğru sıcak kan inmesi vs. vs. vs. tanrı biliyor ki harbiye'ye ulaşabileceğimi sanmıyordum. Böyle bir yerde bayılıp kalıcam sanıyordum. Tabi ki böyle bir şey olmadı. Berna'yla beraber başardık ve mutluyduk mesuttuk. Çok güzel bir konser oldu. İyi ki gitmişim. Gitmesem pişman olurdum. Kahrolurdum. Ama olmadım ;)


Bu aralar sen pek konuşma Joshua...

9 Haziran 2009 Salı

hamarat karga

Evet son derece hamaratım Joshua şimdi yapabildiğim şeyleri sayarak ağzının sularını akıtmak istememekteyim aç bir kurt misali ifade takınmazsan gayet mutlu olacağımı da belirtmek isterim. Neyse bu sabah, dün gece canım çok çektiği için elmalı top yapmaya karar verdik. Tabi ki de anne kargayla ee hamarat karganın annesi daha bir hamarat oluyor tabi. Saat falan da dinlemiyor. Yavrusunun canı çekiyor o hemen yapmaya koyuluyor. Kıyamam ben onun parlak siyah tüylerine :P:D:D (şu son cümlemi okusa annem beni kovalar :D) "elmalı top" ismi kulağa komik gelebilir evet insanlar her top kelimesini duyduklarında sürekli olarak gülme eylemine geçiyorlar (bi' saniye insanın fikri neyse zikride o olurmuş derler). Yapımı çok kolay, tadı ise paha biçilemez... O içindeki elmanın kattığı mayhoşluk tanrım! yerken sanki dünyada değilmiş gibi hissedeceksin. Tarifini veriyorum not al :P (yok yok kopyala, yapıştır)

4 tane elma
2 paket petibör bisküvi
1 kase ceviz yahut fındık (cevizli daha güzel ;) )

Şimdi elmaları rendeleyin, ultra minik parçalara ayrılmış bisküvilerle birleştirip cevizide ekleyin Elinizle iyice birbirine karıştırın. Mümkünse mıncık mıncık etmeyin, pislik yapmayın. Bak kızarım... Sonra bunları top haline getirip evinizde önceden bulunması zorunlu olan borcama yerleştirin. Eğer borcamınız yoksa ona tekabül eden başka bir kaba koyun. Biraz da hızlı olun lütfen daha nane likörü tarifim var. Sonra yukarıda saydığım malzemelerin bir ev için ne kadar elzem yiyecekler olduğu düşünülür ise benim tarafımdan aynı zaruriyeti bulunan bir başka malzememiz dr.oetker'den çikolata sosudur. Çikolata sosunu poşetinin arkasında yazan tarife uygun olarak pişirin. Onu da bana burda yazdırtmayın ayıp denilen bir şey var. Neyse efendim çikolata sosunu yaptıktan sonra soğuyana kadar karıştırın yoksa üzeri kaymak tutar tatlınız da bir halta benzemez (biraz hakaret içerikli oldu ama sinirlendim). Son olarak çikolata sosunuz soğuyup, borcama yerleştridiğiniz elmalı topların üzerine homojen bir şekilde paylaştırdıktan sonra buz dolabına yerleştirin ve iyice soğumasını bekleyin. İsteğe göre kaymaklı dondurmayla servis edebilirsiniz, ben bu akşam bu şekilde yemeyi planlamaktayım sizlerede afiyet olsun.*
*Şimdi direkt olarak sana itafen yazmadım Joshuacığım. Tarif verirken ki kuralları bilirsin sanki tüm dünya insalığıyla paylaşıyormuş psikolojisine bürünürsün. Evet bende öyle olmak istedim.


Joshua şişt Joshua nerdesin? uyudun mu? bundan sonra yemek tarifi işine giricem. İyi tamam sustum. Ama az biraz bekle de nane likörü olayını da anlatayım.

Ben nane likörü olayına giremeden, dan diye elektirikler kesildi. Tanrım, güç kaynağının bozuk olması daha önce hiç bu kadar içimi cızlatmamıştı. Yaşam şeklimi burjaviyi kılan ve önemli bir timsali olan jenaratörün güç kaynağı olmadan bir işe yaramadığını idrak etmiş olmakta daha büyük bir acıydı. Nane likörünün yapımı basit zaten önemli olan düzenli olarak güneşte bekletmek. Şimdi içimden tarif vermek gelmiyor.

Oo joshuacığım bu aralar mutlu mesutum sorma :) oh sınavlarda bitti. Artık tam yaz moduna geçebilirim. Pinekliyoruz :P Planlarım var ama uu daha bir sürü fotoğraf çekicem sınavların bitmesini bekliyordum. Bahsetmiştim sana bunlardan biri bizim oranın canlıları, canlılar dünyası :):):)

Nedense daha fazla yazma arzusu duymamaktayım Joshua... Hadi sonra görüşürüz kendine iyi bak ;)

7 Haziran 2009 Pazar

yok ki senin bir yedeğin...

Kahretesin evet Joshua dilime dolandı... Bu sabah sınava gitmek için evden çıkmadan önce oldu bu. Hazırlanıyorduk sonra sonra birden çalmaya başladı ve ben tam gaz başladım söylemeye, yok ki senin bir yedeğin... yok ki senin bir yedeğin... kötü kedi şerafettin, söyle nasıl kıydın bana? falan filan işte. Evet sana da bulaştırayım bari tam olsun. Zavallı kuzucuğumun diline dolamayı başarmıştım sınav öncesi :) Zaten bahar şenlikleri dolayısıyla gıcık kapmış durumdayım. Onun yüzünden gece üçtü ben eve vardığımda ve yatağa nasıl girdiğimi dahi hatırlamamaktayım, şuurum kapalıydı. Bütün konser boyunca +18'de uyumakla meşguldüm, acaba neler görüyordum rüyamda ;)

Geçelim bunları gelelim tekrar bugüne. Güzel bir gündü, buz pateni yaptım sanki neyimeyse hiç paten yapmamış bir insan olarak ama iyiymişim öyle diyorlar ;) Kahretsin ya isteyipte başaramayacağım bir şey gösterin bana :P (tanrım ego yine doruklarda, sen aldırma) birden annemin sesi kulaklarımda çınladı tabi bu kendini beğenmiş cümlemin üzerine " sen sınavları geçeme zor gidersin italya'ya" uyş gerildim birden hayır olamaz hadi geç bakalım. Hani isteyip yapamayacağın hiç bir şey yoktu. Bu da sana kapak olsun böööö! Neyse efendim ben artistlik yapıyordum dengemi kaybedip düşmedim diye ama tabi oda bana yaptı keleği çıkmadan önce ben bir kaydım pat! düştüm çanağın üzerine. Düşmemle kalkmam bir oldu tabi gülmek krizine girmemde ayrı bir sorundu. Öyle işte şimdi saate baktım ohhoo epey geçmiş. Dayımın doğum günü var gitmem lazım seni sürekli yüz üstü bırakmaktayım gözümden kaçmıyor değil. Aslında Joshua ben bu tarz bir konuşma içerisinde olmaktan pek hoşnut değilim. Seni sömürmek istemiyorum, bundan sonra farklı bir üslup deniyeceğim*. Hadi eyvallah (baba tavrı da her daim devam emekte)






* unutma! nasıl başlarsan öyle devam eder. Joshua seni kandırmasına izin verme boşuna daha farklı bir üslubun hayalini kurma. Daha küçüksün anlamazsın sen. Hem ne üslubu görende edebiyat parçalıyor sanır. İnanma ona, yazık olur sana :):):)

6 Haziran 2009 Cumartesi

ve başarıldı

Ayarlardan başarıyla saatimiz düzeltildi. Pasifik saatini gösterince haliyle yanlış olması çok doğal :):) Neyse ben artık gider ve iyi günler dilerim ;)

daha gidemedim joshua

Evet daha gitmedim o sebeple ki geldim buraya biraz daha yazayım dedim. Yani aslında sırf yazma eylemini gerçekleştirmek amacıyla yazıyorum yoksa onun dışında hiç bir amaç gütmemekteyim ve evet mantıklı kelimeleri bir araya getirip saçma sapan, gereğinden fazla uzun bir cümle kuruyorum. Kurdum bile. Acıktım dur annemin yaptığı patatesli böreği kapıp geliyorum. Boş mideyle yazılmıyor be :) 1 dakika sonra... ve geldim :) eline sağlık annemin, banada afiyet olsun. Yazacak bir şeyim var sanıyorsan yanılıyorsun öyle şuursuzca kulanıyorum kelimeleri. Sözlükte geziniyorum ne var ne yok diye öyle arada bir de bir iki bi' şey yazıyorum laf olsun diye. Aslında çok parlak geçiyor diyemem dakikalarım ama olsun akşama kapatırız şu uyuz zamanın bana yaptıklarını. Aa unutmadan bu arada ben bu yazıları giriyorum ama bunun zaman problemi var onu düzeltmeliyim birebir saatini göstermiyor ve bu durum benim en uyuz olduğum şey. Her ne kadar zaman kavramından pek haz etmesemde benim için önemlidir neyi ne zaman yaptığım. Sanırım daha fazla uzatmaya gerek yok. Aslında yazmadan önce kafamda çok farklı şeyler vardı ama nedense her şey çok çabuk uçup gider oldu beynimden. Ah şu başı boş bağlanan nöronlarım artık sizi bir güzel hizaya çekme vakti geldi de geçiyor. Ama benden kaçış yok illa bir gün gücüme yenik düşeceksiniz ve o zaman gülen ben olacağım size...

aşkımı dejenere etme!

Evet Joshua bu söz sevgili babacığıma ait. Her zaman ki gibi kahvaltı sofrasındaydık (zaten bizim evde ne oluyorsa kahvaltı sofrasındayken oluyor neyse...). Babam birden şarkı söylemeye başladı. Neden olduğunu hatırlamıyorum o kısım bende iptal. Makamlı falan söylüyor sanıyorum böyle bir şarkı var. Keşke sözlerini yazsaydım, kahretsin. Böyle arka arkaya birbiriyle uyumlu 7-8 dize söyledikten sonra evet bu söz çıktı ağzından. Anneme "aşkımı dejenere etme" dedi ve ben gülmekten yarıldım anlatamam. Babam "seni seviyorum" cümlesini yapay bulmaktaymış... Bugün kendisiyle yaptığım röportajda gerçekten çok çarpıcı açıklamalarda bulundu. Kendisi gösteri insanı değilmiş aşkını öyle herkesin içinde show amaçlı göstermezmiş. Diyorum ben gerçek aşk böyle olur diye ama nerde...

Neyse Joshua öyle işte ben gideyimde hazırlanmaya başlayayım bugün gidiyorum kuzucuklarımın yanına. Hadi görüşmek üzere ;)

5 Haziran 2009 Cuma

bülbül yuvasında öten yavru karga

Joshua...

Bir isme hitap etmek lazım. Şizofren yaklaşımlar ve bunun doğurduğu sonuçlardan bir tanesi değil, aldanma. Hem ben hep sevmişimdir Joshua ismini. Kulağada çok hoş gelmiyor mu? Beğendin şimdi ayak yapma bana. Neyse konu Joshua değildi ama unutmamak lazım konu şuan da Joshua olmayabilir fakat konun özü aslında o. Düşünsene Joshua'nın olmadığı gerçeğini. Hayır lütfen düşünmek istemiyorum yani bana söyleme olur mu? Şişt kime diyorum? Tamam açıklıyorum evet Joshua sensin ben sana hitap ediyorum. Sevgiler, saygılar vb. Hadi tanışalım... Gerçi ben tanımadığım kişilerle tanışmatan pek haz etmem* ama neyse şuanda buna mecburum. Ben karga "yavru karga". Yağmurda kalmış ve ıslanmasının sonucunda tüyleri birbirinden ayrılmış küçük bir kargayım ama hikayem sadece ıslanmakla kalmıyor. Maceralarımı aktaracağım sana Joshua...

(* "tanımadığım insanlarla tanışmam" bu nadide söz öbeğini sahiplenmek istemiyorum. Buna hakkım yok. Keşke ben söyleseydim :P Neyse efendim bu söz sevgili ablacığımın bir arkadaşına ait olup isim vermek istememekteyim. Rencide olmasını istemiyorum :) )

Evet gelelim bu başlıktan çıkarılması gereken ibret verici derse...

Karga öncelikle nasıl bir hayvandır buna değinmeliyim. Genel olarak bilinenler zeki oluşu, bilinç varlığını kanıtlayacak düzeyde bir beyine sahip olması, siyahın tüm asaletini taşıması, kötü bir sese sahip olması
(ki ben bu fikre katılmamaktayım) falan filan dır şimdi beni olayın biyolojik boyutlarına bulaştırmayın.

Bu cümleyi ilk kurduğumda sevgili dayıcığımdan şöyle bir yanıt gelmişti, "erken yumurtlamak üzere olan anne karganın yaz aylarını boş geçirmesi yuva yapmaması ve buna istinaden yumurtasını bülbül yuvasına bırakmasıdır" diye açıklamıştı.* Evet kulağa başta çok mantıklı gelmekte farkındayım Joshua ama bu bir aldanmadır? Karga guguk kuşu mudur da yuvası olmasın ve canından çok sevdiği yumartasını başka bir yuvaya bıraksın. İşte burda ortaya çok farklı bir boyut çıkmakta.
* (cümle tam olarak böyle değildi tabi kelimelerin dizilişinde hayal gücümünde payı var.)

Özgüven... işte bu başlık aslında bunu özetler. Çıkartılması gereken budur. Önce ufukunu genişlet Joshua düşün... Yavru bülbüllerin arasında öten o yavru kargayı hayal et. Cesurca, kendi benliğini reddetmeden avazı çıktığı kadar öttüğünü hayal et. Gerçek özgüvenin ne olduğunu idrak ettin mi?* Başkalarının ne düşündüğünü umursamadan kendin olmak. İnsanlar bülbülün çirkin bir kuş olduğunu söylerler oysa bana göre gayet sevimlidir ama bülbül bundan fazlaca etkilenmiş olacak ki gülün karşısında çekinir utanır öyle değil mi? İşte bir kargayla bülbül arasında ki en büyük farklardan biri de budur Joshua bunu hiç unutma!
*sana salak muamelesi yapmıyorum o işin raconu o sebeple açıklıyorum.

Aslında seninle daha çok sohbet etmek isterdim Joshua lakin senin gibi yan gelip yatmamaktayım benim yapmam gereken şeyler var ama üzülme bu yazdıklarım bir son gibi gelebilir sana ama bilirsin aslında en güzel başlangıçtı aramızda.