17 Temmuz 2009 Cuma

O zaman şarkı söylemek lazım avaz avaz

O zaman şarkı söylemeli çığlık çığlığaaaaa
O zaman yüreğin yükü hafifler belki biraz
O zaman şarkı söylemek lazım avaz avazzzzz

Yüksek dozda tuhaf bir mutluluk. Kendi kendimle eğleniyorum sabahtan beri. Ama öncesinde seyredilen duygusal bir film ardında ki travma dakikaları ve sonrasında bol kahkahalı kendimle dalga geçme saatleri. Longman'nın dictionary of contemporary english sözlüğünü elime aldım. Bizim alfabemizde olduğu üzere İngilizlerin alfabesinde de ilk sırada boy gösteren (acaba latinceyle bir ilgisi var mı bak şüphe ettim he ne zekiyim :D) "A" harfinden başlamak sureti ile sözlüğü açtım. Tabii bildiğin kelimelere denk gelince daha bir keyifli oluyor bu işlem. İngiliz aksanı olsun Amerikan aksanı olsun böyle kelimeler cümleler ben tarfından komik bir şekilde dile getirildi. Joshua bak sopayla gelirim yanına gülme bana terbiyesiz çocuk. Zaten küçükken de çok severdim böyle yapmayı. Hatta onları şarkı gibi okurdum bile. Ya da ciddi cümleler kuruyormuş havası verirdim. Kabul ediyorum çocukken kafada bir iki tahta eksikti galiba ki hala eksik. Ne komik ki böyle yaparak halen eğlenebilmekteyim. Neyse şimdilik çenemi açıp Joshua'ya sataşmayacağım. Bugün formumdayım ama neyse. Joshua bi' git markete jelibon al. Defoluverir misin karşımdan? Ben şuan da "o"nunla konuşuyorum. Sana hacet yok!

Son bir iki haftadır kim görse iltifat üzerine iltifat. Ego patlaması geçirmekteyim bu aralar. Bu kadarı bana zarar. (kendini bir şey zanneden insan evladı diye seslen ben gelirim) Hiç abartmıyorum şu son bir iki haftada bir sürü insan evladından duydum bunları. Özellikle saçlarıma aldığım övgü en ön sırada koşuyor puhahaha. Hee bir de gözlerimi çok beğendiklerini söylerler. Ama bi' saniye bu benim geçmişime hakaret sayılıyor bence. Ne yani eğer ben gittikçe güzelleşiyorsam 1 gün önceme bile, ben bu durumu küfür sayarım. Ne bu böyle kabul etmiyorum. İltifatlardan sadece saçlarıma olanı kabul ediyorum. Bakım yapıyoruz herhalde o kadar güzel olacak tabii. Yalnız bi' saniye şimdi aklıma çok naçizane bir söz geldi ve anında kahroldum, yıkıldım bunalıma girmek istiyorum :):):). Çok naçizane bu söz Anton Çehov'dan geliyor efendim. Demiş ki: Eğer bir kadın güzel değilse ona: "sizin gözleriniz güzeldir, sizin saçlarınız güzeldir." derler. O zaman tüm bu övgü dolu cümleleriyle bana yaklaşan insanlığa sesleniyorum. 'Hakaretlerinize ihtiyacım yok! Zaten önemli olan dış güzellik değil iç güzelliktir. Ben yetiştirdiğim ve yücelttiğim ruhumla tüm somut güzellikleri ezer ve de üzerinden bir güzel geçerim. Hatta bir de zıplarım hiç üşenmeden.' (Kendime annemin en sevmediği bir genç kızın ağzına hiç yakıştıramadığı o kelimeyi söylüyorum şimdi) OHAAA! bebeğim yavaş gitti de tökezleme. Neyse sıktı şu ego şişirme nöbeti.

Az kaldı gidiyorum. Şurda 2 günüm var yok. Bu da ölecekmişim gibi oldu be. Nilay'ın o gün 2 adet sınavı olduğundan beni karşılamaya Serena gelecekmiş. İşte bence İtalya'ya ayak bastım ilk günden macera dolu bir durum. Serena elinde Nihan yazan bir pankartla beni karşılayacak aynı filmlerde ki gibi. Ben özellikle istedim :D:D Neyse ben italyanca bilmiyorum ama bu öğrenmeyeceğim anlamına da gelmiyor. Peki İngilizceme ne demeli (şu an da kendimle konuşuyorum joshua ya da "o" üzerine alınma) bebeğim bu öyle pronunciation yaparak hava atmaya benzemiyor. Artık tiyatrodan bir iki replik atarsın nihahahaha. Seninle dalga geçiyorum, seninle dalga geçiyorum. Çok eğleniyorum çünkü seninle dalga geçiyorum. İşte iç sesim bu kadar zevzek.

Şuan da çok duygusal dakikalar yaşamaktayım. Çok ama çok uzun bir zamandan sonra turkcell dışından bir numaradan bana mesaj geldi. Evet evet canlı kanlı biri karşıda ki. İşte ne varsa dostta var. İsocanım benim ya. Valla sağolasın. Telefonum sonunda mesaj gördü. Dur sana dün ismaille olan telefon görüşmemi aktarmak istemekteyim. Şimdi ben kontörsüz sürünen karga anne olsun baba olsun sömürmekteyim. Aldım babamın telefonunu (önce olayın arka planını anlatayım,arkadaşlar ben gitmeden bir toplacaktıkta İsmail'i arayıp haber vericem ama kontör nerdee) tuşladım numaraları ve bir "alo" sesi alıp yanlış numara çevirmediğimi karşımdakinin İsmail olduğunu garantiledikten sonra 'ismail ben nihan' dedim. Ama İsmail soğuk bir sesle "efendim" dedi. İçimden kalas dedim ayran içtik ayrımı düştük dedim ki tam o esnada (tabi benim bunları beynimden geçirmem saliselerle alakalı) efendimin ardından "gizem mi?" diye bir soru gelince bende dayanamayıp ' evet ben gizem numaranızı minibüste koltuğun arkasına yazmışlar ordan aldım' dedim. Belki çok yaratıcı değildi ama sonrasında 'ben nihan ismail' deyince affalamasına yetti. Ben bunu bilir bunu söylerim. Zaten garibim doğum günüden beri ben tarafından iğrenç sesime maruz kalıyor özellikle 'iyi ki doğdun isocan' cümlesi 10 defa tekrarlanıca ismail'de kısa süreli hafıza kaybına neden olmuş olabilirim. Neyse oda idare etmeyi bilsin değil mi? ;)

Karnım acıktı şimdi gidip yemek yiyeyim bari. Üf ya daha valiz hazırlanmadı tüm kıyafetler odanın içersinde fink atıyor. Üşeniyorum onları toparlamaya. Şimdi gidiyorum ben hadi sonra görüşürüz.

Aferim Joshua'da jelibonu getirmiş.

Hiç yorum yok:

Yorum Gönder