30 Mart 2014 Pazar

Sayfayı Değiştirmek

O kadar yoruldum o kadar bıktım ki kafamda dolanan düşüncelerden, zihnim de çirkince beliren görüntülerden... İnanmaktan yoruldum, inancımı sorgulamaktan yoruldum, zaman geçince inanmak istediğimin koca bir yalana dönüşmesini izlemekten yoruldum. Kalbim ağrıyor, ruhum sıkılıyor, sığamıyorum hiç bir yere, sığamıyorum kendime! Bildiklerim içimi rahatlatmıyor, olan her şey apaçık karşımda dururken tüm söylenenler içimi acıtmaktan beni daha da kanatmaktan öteye gitmiyor. Allah kahretsin ki biliyorum 2-3 gün sonra herkes kendi hayatına geri dönecek (belki de çoktan dönüldü) söylenen her söz söylenmemiş gibi yaşanacak ve ben yine anlamsızlığın tam ortasında tek başıma duracağım. Tüm bu olanlara, içinde yaşadığım duruma tahammülüm sıfır bu yüzden yeni bir hayat istiyorum tüm olumsuz düşüncelerimden sıyrıldığım, sabahları mutlu uyandığım, güven duygusunun bana verdiği huzuru yaşamak istiyorum. Sakinlik, dinginlik istiyorum. Bilmemenin, bilememenin verdiği huzursuzluk bitsin istiyorum. Gerçeği zaman sorgulamasın gerçek olması gerektiği gibi tam ortada dursun istiyorum. Gerçek beni yaralamasın istiyorum. 

29 Mart 2014 Cumartesi

Zamana inan!

Söylenen her şey doğru olabilir baştan sona yalan da olabilir ancak gerçeğin ne olduğunu zaman gösterecek. 

8 Mart 2014 Cumartesi

Bulantı

Sorular birikiyor. Her geçen gün kat be kat artarak birikiyor. Hesap sormak istiyorsun ama kimden? Aklım karmakarışık, içim sıkkın. Hiç bir cevap kesmiyor merakımı çünkü sorunun muhattabı değil cevaplayan ben. Uykuya dalmak güç, zihnim bu kadar bulanıkken çok güç. Öfkem kabardığında hiç kibar değilim, söylemek istediklerim zehir zemberek. Aslında kızgınlığım da kendime, ben ne zaman kaybettim bu denli kendimi? Mutsuzluğum öfkemle birleşince daha da yorulur oldum. Yüzümdeki, içimdeki bu mutsuzluk uzaklaşsın benden. Geçmişte bıraksın artık yakamı, güzel olan hatıralar acı vermiyor mu sanki? Gitsinler kendilerine kuytu bir köşe bulsunlar ve hatıra düşüpte ortaya saçıldıklarında toparlanıp yerleri her neresiyse oraya dönmesini de bilsinler. 

Söylemek istediklerim bitmiyor, ne yazsam bir şeyler eksik kalıyor. O zaman son olarak, bu gece aklımda dönüp duran Özdemir Asaf'ın bi' şiirinin dizelerini ekliyorum yazımın sonuna.

Bir akşam üstü pencerenden bakıyordun
Ağır ağır, yollara inen karanlığa.
Bana benzeyen biri geçti evinin önünden.
Kalbin başladı hızlı hızlı çarpmaya...
O geçen ben değildim.

Bir gece, yatağında uyuyordun...
Uyanıverdin birden, sessiz dünyaya.
Bir rüyanın parçasıydı gözlerini açan,
Ve karanlıklar içindeydi odan...
Seni gören ben değildim.

...






4 Mart 2014 Salı

Karanlıkta Diyalog

Hayatımda yaşadığım en farklı deneyimdi. Eğer görme engelli bir insan nasıl bir hayat yaşıyor diye merak ediyorsanız, ki bence bambaşka bir dünyayı anlamak için merak etmelisiniz, mutlaka bu etkinliğe katılmalısınız.

 Zifiri karanlık içinde, burnunuzun ucunu dahi seçemediğiniz bir ortamda karanlık bir yaşamın içine dalıveriyorsunuz. Önünüzde bastonunuz arkasında siz. Yürüdüğünüz zemini, etrafınızdaki engelleri bastonunuz sayesinde algılayarak, çevredeki seslere kulak vererek yönünüzü buluyorsunuz. Manava gidip sebze ve meyveleri tanımak, nostaljik tramvaya binip Taksim'den Tünel'e gitmek, motora binmek martıların seslerini duyup rüzgarı hissetmek... Ve tabii ki gezimizin eğlenceli geçmesini sağlayan kılavuzumuz Özden Bey'i unutmak olmaz. Özden Bey üç yıl önce genetik bir rahatsızlık sebebiyle görme yetisini kaybetmiş. Ama anlaşılan o ki yaşam mücadelesini hiç kaybetmemiş. Kendiyle barışık, şakacı, pozitif bir insan. Bu yolculuğa Özden Bey ile çıkmak etkinliği çok daha özel kıldı.

Elbette ki gerçek hayatla oradaki kurgusal ortam arasında dağlar kadar fark var. Sınırlı bir alanda bile tedirgin olabilirken, gerçek hayattaki tehlikelerin büyüklüğünü ve fazlalığını düşününce duruma olan hassasiyetiniz daha da artırıyor. Son olarak sergi 23 Mart'a kadar uzatılmış. Gayrettepe metrosuna gidip bu etkinliğe sizde katılabilirsiniz.




2 Mart 2014 Pazar

Zihnin bulanır, bunalır bazen.

Bilmek, sorunu parçalara böler. Özelliklede bildiklerin seni emin olduramıyorsa. O sorunu paramparça eder. Toparlayamazsın illa ki eksik kalır bir şeyler. Hem birleştirsen nafile "ben buradayım" diye bağıran bir iz bırakır. Unutamazsın daha çok merak edersin daha da çok bilmek istersin. Zihninde silinmeyen bir leke gibi kalır, sildikçe daha da çok kusan bir leke...

Aradığım şey ne bilmiyorum. Hem her şeyi bilmek istiyorum hem de deli gibi korkuyorum, bilmek istemiyorum hiç bir şey. Çünkü bilmek öyle derin bir kuyu ki ne kadar çok bilirsen o kadar derinleşiyor. Acı veriyor... Diyorsunki ilk sefer ki gibi acımıyor artık canın. Kabuk bağladı diyorsun içinden, gözünden düşen damlaların sayısı azaldıkça. Aslında öyle değil kandırmayalım birbirimizi. Olan biten, tüm hüzünlerin daha da derine işlemesinden ibaret sadece. Peki ya yanılıyorsam. Zihnime, kalbime, ruhuma acı veren tüm düşünceler saçmalıklarımsa. Yine aynı çelişki değil mi? Ne farkeder ki, gerçek ya da değil.    Kimse sana doğru demedi ama yalanda demedi. Kimse sana gelip "ben seni incitir miyim, kırar mıyım hiç?" demedi. Peki ya doğruysa... Ah!... İçimde öyle derin, tek bildiğim artık 'ne fark eder ki?'.