30 Ekim 2014 Perşembe

Zamana inanma!

Zamana inanmıyorum artık. Zamanın aklı yok! Öylece başıboş önüne katıp her şeyi sürüye sürüye gidiyor...

11 Ekim 2014 Cumartesi

Kaçmak için değil kendine varmak için, GİTMEK...

İçimde bir türlü çözemediğim beni kemiren, yiyip bitiren o kadar çok düşünce var ki... Bazen gözümü yumuyor bazen de kulaklarımı tıkıyorum ama dönüp dolaşıp aynı sıkıntının içine düşüyorum. Bir kafesin içinde gibiyim, yaptığım tek şey parmaklıklara başımı yaslayıp manzaraya bakmak ve kendimi fikrimden uzak, özgürmüş gibi hissetmek. Arkama dönüp baktığımdaysa hala aynı kafesin içinde yerimde saydığımı görüyorum. Ağlamak geliyor o zaman içimden, hıçkıra hıçkıra ağlamak...

İşte tam da o zaman alıp başımı gitmek geliyor içimden. Gitme dürtüsü son iki aydır o kadar yoğun o kadar içime işlemiş ki ağır basıyor. Bir ömrü yaşadığım, ayrılmanın imkansız olduğunu düşündüğüm, ait olduğuma inandığım yerden bile gitmeyi göze alabiliyorum. Sanki gidersem tüm sınırlarım silinecek, gidersem zihnim özgür kalacak, gidersem kendimi bulacakmışım gibi... Hayatı sil baştan yaşayacak gibi gitmek istiyorum. Bazen başka bir şehre bazen de başka bir ülkeye. Öğretmen olmak istiyorum başka bir şehirde ya da öğrenci olmak istiyorum başka bir ülkede. Plan yapıyorum. Şubat ayında derslerim sona eriyor, maddi ve manevi en yakın seçeneğim Eskişehir'e gitmek ve orada öğretmenlik yapmak. O kadar kafama yattı ki bu düşüncemi annemle paylaştım, açıkçası fikrimi destekleyeceğini hiç düşünmedim ama yanıldım fikrimi destekledi ve gitmek istiyorsan git dedi. Bazen en yakınından destek görmek harekete geçmekten daha önemli bunu da anlamış oldum. 

Öğretmenlik için attığım adımlar beni çok değiştirdi. Girdiğim derslerden ve hocalardan çok şey öğrendiğime inanıyorum, bakış açımın ne kadar değiştiğini de net bir şekilde görebiliyorum. Anladım ki daha fazlasına ihtiyacım var. Çok daha fazlasına... O yüzden en kısa sürede gitmeyi seçiyorum.



5 Ekim 2014 Pazar

Konumuz eski güzel günlerdi.

Anneannemin evinin önünde iki tane ceviz ağacı var tam da bahçe duvarının dibinde. Ağaç tepelerine çıkmaya başladığımdan beri ceviz ağaçları da favorilerim arasında tabii, ama en sevdiğim annenannemin arka bahçesindeki incir ağaçlarıydı. İncir ağaçlarını çocukluğumun önemli bir yerine koyabilirim. Tırmanıp ağaçların üzerine şişene kadar incir yer hatta bazen evcilik oynarken üzerine ev kurardık. Reçel zamanı geldi mi de anneannem dünyanın en güzel incir reçelini yapsın diye onun incir toplamasına yardım ederdik. O incirin tadını unutmam mümkün değil. Ancak son beş yıldır incir ağaçları eskisi gibi incir vermez oldu ve ağaçlara tırmanamadığımız gibi incir reçelinden de mahrum kaldık. Neyse konuyu ceviz ağaçlarıyla açmıştık tekrar ceviz ağaçlarına geri dönelim yoksa anneannemin bahçesindeki vişne ağaçlarından da bahsederim, ondan topladığımız kova kova vişneleri anlatır o vişnelerden annemin nasıl güzel vişneli kek yaptığını anlatırım ama konumuz ceviz ağaçlarıydı değil mi? :) 
Anneannemin evinin önündeki ceviz ağaçlarına tırmanabilmek için önce duvara çıkmam gerekirdi. Oradan dallara ulaşır cevizleri pat pat aşağı atardım. Ulaşamadığım yerlere de sopayla üst dallara vurmak suretiyle ağacı sallardım. Bunca çabanın sonunda düşen cevizlerin yeşil etli sert kabuklarını soyup hazineye ulaşırdım. Bu arada da bütün ellerim önce turuncu olur sonra kahverengine  çalardı. Hazineye ulaşmanın cezası da öbür güne çıkan kol ağrıları olurdu. O cevizlerde incirler gibi tadına doyulmaz olurdu. Dalından yenen taze ceviz! Beyaz rengi ve yer yer acımtırak tadı nasıl da güzel olurdu. 
Bu sene de incirlerdeki bereketsizlik cevizlere bulaştı sanki. Zamansız yağan dolu yeni gelişmekte olan cevizlere zarar verdi. Toplanan cevizlerin %80 i çürük. Bu sene ki cevizlerin çilesini paylaşmak da babama düştü. Bizim evin yanında dedeciğimin ektiği ceviz ağacından ceviz toplamak isteyen babam, duvardan düşüp kolunu kırdı. Neyse ki ucuz atlattı sonuç çok daha kötü olabilirdi. (İyi ki incir ağacından düşmedi ne de olsa batıl inancımız incir ağacından düşen iflah olmaz der ya hani...) Kolun kırılması gibi topladığı koca bir poşet cevizden bir küçük kase kadar bile sağlam ceviz çıkmaması da ayrı bir trajedi oldu. 
Bu sene yağan yağmurlar bereketten çok felaket getirdi. Bakalım önümüzdeki günlerde daha neler göreceğiz. Umarım bugünümüzü aramak zorunda kalmayız. İstemiyorum incirde alışmak zorunda kaldıklarıma diğer meyvelerde de alışmaya, eski incirleri özlediğim gibi onları da özlemek istemiyorum...