30 Haziran 2009 Salı

Çılgınca Eğlenelim, Hadi Mutluluk Sarhoşu Olalım...

Hım... Şaşırdım Joshua. Bugün her şey pek bi' yolunda gitti. Gerçi gitmeyen bir şey vardı ya neyse o konuya şimdi değinmeyelim. Bugün İtalyan Konsolosluğuna gittim. Sıkı dur Joshua geliyor beklenen cevap. Vizemi aldım gidiyorum. 30 Ağustos'a kadar vize vermişler acaba 14'ünde dönmesem mi :P:D. Şimdi planlar yapılmaya başlanabilir. Schengen vizem var o kadar, İtalya dışınada çıksak ne güzel olur. Umarım ayaralayabiliriz. Ama öncelikle Cenova'yı görmeliyim. Çok merak ediyorum evet evet hem de çok... :D Neyse şimdi anneannemlerdeyim seninle fazla duramayacağım. Sonra görüşürüz...



Çığlık çığlığa, bağıra bağıra bayır aşağı koşalım mı?


Joshua...

29 Haziran 2009 Pazartesi

Yağmur Kardeşliği


Dışarıda yaz yağmuru yağıyor, belki yaz yağmurundan biraz daha fazlası. Gök gürültüsü ve hepsinden güzeli yağmur kardeşliği... Aynı küçükken oynadığımız gibi... Şimdi yine tekrar başa sarıyoruz tüm çocukluğu. Mutlu mesut bir çocukluğu... Hande ve Merve geldi bugün. Kuzenden fazlası yağmur kardeşiyiz biz. Nilay eksik. Her şey onsuz hep eksik. Dükkanda, bahçede oturduk bir masanın etrafına açtık saçlarımızı ve ıslanmaya koyulduk, gökyüzü bizi karşılar gibiydi. Şimşek hiç çakmadı hiç korkmadık. Ben zaten hayatım boyunca gök gürültüsünden hiç korkmadım ki... Yağmur seviyor ve kucaklıyor bizi. Bunları yazıyorum ve saçlarım hala ıslak, sırılsıklamım adeta ama duşa girmeden önce bu kelimeler bir cümleye oturtulmalı. Gök yüzüne bahşedilmeli tüm hapşuruklar. Ben tüm saadetimle atarken ıslak saçlarımı geriye, yüzüme bir iki damla yağmur damlası düşsün diye. Hım... Güzel kokuyor saçlarım. Hani böyle saçlarını toplarsın tepede, saldığında hoş bir koku yayılır ya etrafa... İşte öyle kokuyor yağmurda ıslanmış saçlarım.

Gök yüzü şimdi sarardı, yağmur dindi ama halen gök gürlemekte. Güneşin batması yakın ondan zaten bu sarılık. Nilay yüzünden burukta olsam yine de mutluyum, tuhaf bir mutluluk.

Anlattıkça eksilmesin diye anlam şimdi doğru yeniden ıslanmaya...


Joshua sen de ıslanmalısın bu gökyüzünün altında...

28 Haziran 2009 Pazar

sonra ben ona dönüp dedim ki: bi' saniye! sesli düşünüyorum...

Günler ne çabuk geçiyor ya kontrol gücümü kaybettim adeta. Bugün hava serin yağmurda yağdı yağacak ve ben sinir krizi geçirmek üzereyim. Neden mi? Yağmur yağacak diye değil tabi ki. Elektrikler gidip gidip geliyor bu durumun bende yarattığı sinir harbi için (bkz: daha önce ki bir yazım). O sebeple bu konuya fazla değinip kendi kendimi sinir etmeyeceğim. Bak midem yanmaya başladı gene. Nedense canım yazmak istememekte. Parmaklarımın ağırlaşması ve bileklerimin bende yarattığı yorgunluk hisside bunda en büyük etken. Bir de unutmadan sanki nöronlarımda pek bir isteksiz. Çok miskin bir insan olmaya başladım. Yatağıma doğru bile yönelemiyorum şurada bilgisayarın karşısında uyuya kalmak istiyorum. Tatlı rüyalar karga...


27 Haziran 2009 Cumartesi

"İnsanlarla yaşamak güç, çünkü susmak güç. Özelliklede geveze biri için."

Böyle dedi Zerdüşt!

Susmak zor bi' eylem he ne dersin Joshua. Tamam anladım ben seni cevap verme şimdilik. Nasıl olsa cevaplarsın elbet bir gün tüm sorularımı. Şimdi geçelim bugünün insan bedeninde yarattığı yorgunluk hissine. Kiminle konuşsam dökülüyor ya bu ne? Bu ne biçim bir sıcaktır? Ecemle konuştum oda aynı hatta "Nihan hiç halim yok dışarı çıkmaya valla arada Bağa (tamam işte anla Baha ;) ) olmasa çıkmam dışarıya" dedi. 18:30' da buluşacakmışız fakat ben halen nasıl dışarı çıkacağımı düşünüyorum. Ya benim uykum geliyor iki de bir bulduğum her boş alana yatmak gibi bir eylemde bulunuyorum ve anında küt pireler uçuşmaya başlamış bile. Ben kesin evin kapısından çıkarken uyuya kalırım. Saat şuan itibariyle 16:13 daha duşa gireceğim, saçlarımı kurutacağım işte uzun saçın külfeti yazın ortaya çıkıyor be Joshua... ama olsun asla vazgeçmem onlardan rapunzenlliğe kadar yolu var :P:D Şimdi sana bir soru soruyorum ama aslında sana sormuyorum gibi, nerede? çok içimden geldi ondan sordum yoksa sormazdım bilirsin. Meraklıyım evet lakin "nerede?" diyecek kadar değil ;) hım bu arada sürünerek gidiyorum televizyonu kapatmak için evet şimdi oturduğum yerden kalkıyorum tanrım buraya yapışmış gibiyim kalkıyorum, kalkıyorum ve kalktım. oh be! sonunda seste kesildi artık uyuyabilirim :P hayır oda ne ya şimdide havalandırma bu kadar çok ses çıkartmak zorunda mı? Ben en iyisi sahile gidip bi' dondurma yiyeyim bari anca kendime gelirim :D:D:D neyse saat şuan itibariyle 16:38'i göstermekte ben yavaştan yavaştan yaylanayım şu ekran karşısından yoksa geç kalacağım. Ya o benim genlerimde vardı öyle değil mi? "geç kalmak" bak o annemden geçmiş bana ama annemin ki hat safhada mesela annem 10 dakika içinde geliyorum diyorsa bil ki o en az 1 saattir. Yok ben yine de evden 15 dakika içinde çıkabilen bir insanım :D:D:D Neyse ya bu konuya nereden girdik şimdi hadi ben gidiyorum görüşmek üzere Joshua...

26 Haziran 2009 Cuma

michael jackson öldü mü?

Duyduklarıma inanamadım resmen.Joshua... Nasıl olur ya Michael Jackson nasıl ölür kavramı beynimden içeri kurşun gibi girdi. Anında televizyonun başına koştum CNN'i açtım. Evet duyduklarım doğruydu kardeşi çıkmış basın açıklaması yapıyor. Vay be dedim bir dönem de böyle kapanıyor... Birde bugün Charlie'nin Meleklerinden Farrah Fawcett'da ölmüş. O kadın kanserdi galiba bir de otobiyografisini hazırlıyordu acaba tamamlandı mı? Bana da dert olan şeylere bakar mısın? Üzüldüm bugün ama cidden ya. Bazı kişiler vardır hiç ölmeyecek gibi Michael Jackson'da öyleydi. Tuhaf oldum öyle işte...

Bu arada bu yazımda hiç beklemezken ne kadar hareketli geçiyor maşallah :P:D:D 7 Temmuzda Balıkesire gidecekmişiz sonra oradan döneceğim ve eğer 30 Haziran'da İtalyan Konsolosluğundan vizeyi almayı başarırsam (alırım diye düşünüyorum benim gibi birine vize vermeyeceklerde kime verecekler :D:D:D) 20 Temmuz'da İtalya yolcusuyum. Ondan sonra ancak 14 Ağustostan sonra görüşürüz Joshuaaaa bekle beni bebeğim :D:D:D Neyse en güzel haberse sevgili babacığımdan geldi, bayramda Antalya'ya gidelim dedi .Ben daha şu yaşıma kadar bi' bayramımı babaannem ve amcamlarla kutlamamıştım yuppiii. Bu duruma çok sevindim be Joshua :D:D:D

Şişt Joshua bugün senin hakkında düşündüklerim için kızdım kendime kıyamam ben sana yaa bugünlük affet ama söylemeden de geçemem belli olmaz ters tarafıma da gelme ;) dur ya basasım geldi seni bağrıma uyşşş Bağır demişken aklıma geldi ben bu sabah çaydanlığı ocağa koyarken demliği bir devirdim. Hemen uzaklaştım da sadece sıçrayanlarla yetindim ama öyle bir çığlık atmışım ki sofradan annemle babam da birden korkup çığırdılar tanrım berbattı daha çok korktum bir an sandım yaktım tüm bağırımıııı :'( allah'tan yanık falan olmadı olsada anca 6. dereceden :D:D:D anneme bunu dediğimden beri dalga geçiyor 6.derece yanık mı olur? diye ( sanki ben bilmiyorum, biyoloji bölümündeyiz herhalde boru mu? :D:D) Üzülme Joshua iyiyim şimdi geçti kızarıklıkta, no problemoo :P:D neyse hadi sonra görüşürüz. Benden bugünlük bu kadar. Koklaya koklaya öptüm kocaman :D:D
Abi bu nasıl bir vedalaşma şekli ya :D Joshua'yı öpmeye kalkan insan evladı olarak ben. Bu durumu incelemeliyim ;)

İyi geceler bebeğim...

24 Haziran 2009 Çarşamba

ayak bileğimden çekiştirme gidiyorum ben

Vize için başvuruda da bulunuldu hadi bakalım beklemeye koyuldum. Önceden gitmenin coşkunu yaşardım şimdiyse dönemenin tuhaflığını düşünmekteyim. Neye dönüyorum ki? Kocaman bir hiçliğe mi? Ya gitmemeliyim ya da dönmemeliyim gibi. Kızma bana, işin aslı böyle ama.

***

Biliyordum... Bunu tüm kalbimle hissediyordum. Yanılmadım. Hislerime hep güvendim zaten. Bu seferde yanıltmadı. Şimdi neyi mi biliyordun diyorsun? Sorma olur mu? Orası bana kalsın? Belki saçma gelir sana. Sorma sen yine de... Bazen her şeyi bilmek gereksizdir. Kısaca huzurluydum oradan biliyorum ;)

Hadi bu konuyuda geçelim. Hatta tüm konuları geçelim yazmak istemiyorum nedense... Sonra görüşelim. Mümkün mü?


Joshua yapma ama böyle bak yine kızdıracaksın beni bu aralar affettim seni ;)

22 Haziran 2009 Pazartesi

kronik rahatsız insan örneği ama bi' saniye ben kendimi tekrar etmiyorum ki

Ben kendimi tekrar etmiyorum evet. Bu beni biraz rahatlatıyor sanki. Eğer kendimi tekrar ettiysem bu cümleyi tekrar yazarak, lütfen bana söyleme olur mu?

İnternetin bana yarattığı zorluklar... Kullanamıyorum öyle istediğim zaman. Bİlgisayarın keyfi gelince. Ben en başından beri söylüyorum şu bilgisayar beni hiç sevmiyor diye. Garezi var! Biliyorum elimde bir çok kanıt var. Her neyse. Bu aralar görüşemeyiz belki de bu yüzden.

Sonunda aldım pasaportumu 20'sinde de gidiyorum. Keşke hiç dönmek zorunda olmasaydım. En azından 1-2 yıl. Yoksa gerçek bir "hiç" kelimesi tanımlamazdı beni. Çünkü ne yapar ne eder ben yine dönerim İstanbul'a evime. Ölene kadar yapamam başka bir yerde. Unutmadan 30'umda da Güney Afrika'da olacağım bunu bil, arama beni ;)

Joshua küstün mü bana?

15 Haziran 2009 Pazartesi

Peh peh peh


Umutcuğumu öptüm kokladım ohh misler gibi sonra eve geldim ve bitmek bilmez bir saçma sapanlıkla tripodu ayarlayıp geçtim aynanın karşısına ve fotoğraflarımı çektim çokta eğlendim :) evet bu gördüğün onlardan bir tanesi. Kedi fotoğrafları dosyasına gelince o daha yapım aşamasında o sebeple çok gizli :P Hadi hadi uzatmaya gerek yok gece gece sonra görüşürüz ;)

14 Haziran 2009 Pazar

deklanşöre bas tamam! hayat böyle daha güzel :)

Bu akşam üzeri hayat gayet güzeldi gerçi güzel gitmeye devam etmekte efendim. Tek sorun tıklım tıklım bir sahil hayal etmemiş olmamdı. Bugün günlerden pazar ve kurduğum hayale bak. Sahilin boş olması imkansız ... Hayır imkansız değil benim için başlangıç noktası boştu devam ettikçe kalabalıklaştı. Tamam saçma bir cümle oldu ve ne demek istediğimi anlamadın. Fakat zaten senin bu yazından ne anladığın değil daha çok benim ne yazmak istediğim önemli o sebeple anlamış ya da anlamamış olman pek bir şey ifade etmemekte.


Haftalardır hayalini kuruyordum şu sınavlar bitsede doya doya fotoğraf çeksem diyordum ve evet sonunda bugün tam da o huzur anına ihtiyaç duydum ve aldım başımı düştüm sahil yollarına. Başladım bizim poz vermeyi seven kedilerin fotoğrafını çekmeye. Bakalım neler çıkacak bu planımdan. Haftaya cumartesine de başka planlar yaptık evet kalabalık olacağız ve doya doya fotoğraf çekeceğiz. :)


O an dünya duruyor gibi oluyor. (sen kulaklarını tıka dinlemek zorunda değilsin) Beynimin içinden geçen her şey kırmızı ışığa yakalanmış gibi durup kalıyor. Nefesini tut ve deklanşöre bas. Hiç kıpırdama ;) Daha küçük bir kızken babam böyle öğretmişti fotoğraf çekmeyi. Tabi onun fotoğraf makinesini titretmeden tutmak imkansızdı o günlerde. Şimdi öyle değil, öyle değil mi babacığım? Babamın kolilerce fotoğrafı var biliyor musun? Öğreniyorum en az onun kadar iyi fotoğraf çekmeyi. Aa unutmadan babam bir de hep ilk okuldaki resim öğretmenin söylediği sözü yinelerdi ablamla bana "bakar kör olmayacaksın, baktın mı göreceksin."Vizöre gözünü yasladığında lensler açıldığında, görüntü absorbe edilirken aynaların içine... fotoğraf çekmek için çekme, hisset! Babam hep önemli olan fotoğrafı çektiğin makine değil neye nasıl baktığındır der. Ya tamam seviyorum ben bu adamı. Hadi yine iyisin. Neyse susasım geldi böyle birden ve sustum...

ne varlığı gereksiz insanlar tanıdım ki zaten yoktular, korktum...

Böyle insanlar var ama şuan da canım bu insan örneklerinden bahsetmek istemiyor ki zaten yoktular öyle değil mi? Neyse salla dur içimden bir söz geldi söylemezsem olmaz "pislik" oh rahatladım. Nedense hakaret içerikli cümleleri pek sık kullanmaya başladım. Geçici rahatlamalara sebep olur sadece. Kendimi toparlamalıyım. Annem çok kızıyor bir genç kıza hiç yakışmıyor diyor :P:D:D (bundan sonra pislik ve oha demek yasak)

Loreena Mckennitt konseri. Dün gibi bir günü yaşadığım için herhalde daha mutlu olamazdım. Panik ataklı iki insan manyağa bağlamış bir şekilde konsere gidiyor. Konsere 21:00 başlayacak ben saat 19:00'da otobüste Kadıköy'e giderken yolda vazgeçmek üzereydim. Neden mi? Mide bulantısı, kalp çarpıntısı, böyle ayaklarıma doğru sıcak kan inmesi vs. vs. vs. tanrı biliyor ki harbiye'ye ulaşabileceğimi sanmıyordum. Böyle bir yerde bayılıp kalıcam sanıyordum. Tabi ki böyle bir şey olmadı. Berna'yla beraber başardık ve mutluyduk mesuttuk. Çok güzel bir konser oldu. İyi ki gitmişim. Gitmesem pişman olurdum. Kahrolurdum. Ama olmadım ;)


Bu aralar sen pek konuşma Joshua...

9 Haziran 2009 Salı

hamarat karga

Evet son derece hamaratım Joshua şimdi yapabildiğim şeyleri sayarak ağzının sularını akıtmak istememekteyim aç bir kurt misali ifade takınmazsan gayet mutlu olacağımı da belirtmek isterim. Neyse bu sabah, dün gece canım çok çektiği için elmalı top yapmaya karar verdik. Tabi ki de anne kargayla ee hamarat karganın annesi daha bir hamarat oluyor tabi. Saat falan da dinlemiyor. Yavrusunun canı çekiyor o hemen yapmaya koyuluyor. Kıyamam ben onun parlak siyah tüylerine :P:D:D (şu son cümlemi okusa annem beni kovalar :D) "elmalı top" ismi kulağa komik gelebilir evet insanlar her top kelimesini duyduklarında sürekli olarak gülme eylemine geçiyorlar (bi' saniye insanın fikri neyse zikride o olurmuş derler). Yapımı çok kolay, tadı ise paha biçilemez... O içindeki elmanın kattığı mayhoşluk tanrım! yerken sanki dünyada değilmiş gibi hissedeceksin. Tarifini veriyorum not al :P (yok yok kopyala, yapıştır)

4 tane elma
2 paket petibör bisküvi
1 kase ceviz yahut fındık (cevizli daha güzel ;) )

Şimdi elmaları rendeleyin, ultra minik parçalara ayrılmış bisküvilerle birleştirip cevizide ekleyin Elinizle iyice birbirine karıştırın. Mümkünse mıncık mıncık etmeyin, pislik yapmayın. Bak kızarım... Sonra bunları top haline getirip evinizde önceden bulunması zorunlu olan borcama yerleştirin. Eğer borcamınız yoksa ona tekabül eden başka bir kaba koyun. Biraz da hızlı olun lütfen daha nane likörü tarifim var. Sonra yukarıda saydığım malzemelerin bir ev için ne kadar elzem yiyecekler olduğu düşünülür ise benim tarafımdan aynı zaruriyeti bulunan bir başka malzememiz dr.oetker'den çikolata sosudur. Çikolata sosunu poşetinin arkasında yazan tarife uygun olarak pişirin. Onu da bana burda yazdırtmayın ayıp denilen bir şey var. Neyse efendim çikolata sosunu yaptıktan sonra soğuyana kadar karıştırın yoksa üzeri kaymak tutar tatlınız da bir halta benzemez (biraz hakaret içerikli oldu ama sinirlendim). Son olarak çikolata sosunuz soğuyup, borcama yerleştridiğiniz elmalı topların üzerine homojen bir şekilde paylaştırdıktan sonra buz dolabına yerleştirin ve iyice soğumasını bekleyin. İsteğe göre kaymaklı dondurmayla servis edebilirsiniz, ben bu akşam bu şekilde yemeyi planlamaktayım sizlerede afiyet olsun.*
*Şimdi direkt olarak sana itafen yazmadım Joshuacığım. Tarif verirken ki kuralları bilirsin sanki tüm dünya insalığıyla paylaşıyormuş psikolojisine bürünürsün. Evet bende öyle olmak istedim.


Joshua şişt Joshua nerdesin? uyudun mu? bundan sonra yemek tarifi işine giricem. İyi tamam sustum. Ama az biraz bekle de nane likörü olayını da anlatayım.

Ben nane likörü olayına giremeden, dan diye elektirikler kesildi. Tanrım, güç kaynağının bozuk olması daha önce hiç bu kadar içimi cızlatmamıştı. Yaşam şeklimi burjaviyi kılan ve önemli bir timsali olan jenaratörün güç kaynağı olmadan bir işe yaramadığını idrak etmiş olmakta daha büyük bir acıydı. Nane likörünün yapımı basit zaten önemli olan düzenli olarak güneşte bekletmek. Şimdi içimden tarif vermek gelmiyor.

Oo joshuacığım bu aralar mutlu mesutum sorma :) oh sınavlarda bitti. Artık tam yaz moduna geçebilirim. Pinekliyoruz :P Planlarım var ama uu daha bir sürü fotoğraf çekicem sınavların bitmesini bekliyordum. Bahsetmiştim sana bunlardan biri bizim oranın canlıları, canlılar dünyası :):):)

Nedense daha fazla yazma arzusu duymamaktayım Joshua... Hadi sonra görüşürüz kendine iyi bak ;)

7 Haziran 2009 Pazar

yok ki senin bir yedeğin...

Kahretesin evet Joshua dilime dolandı... Bu sabah sınava gitmek için evden çıkmadan önce oldu bu. Hazırlanıyorduk sonra sonra birden çalmaya başladı ve ben tam gaz başladım söylemeye, yok ki senin bir yedeğin... yok ki senin bir yedeğin... kötü kedi şerafettin, söyle nasıl kıydın bana? falan filan işte. Evet sana da bulaştırayım bari tam olsun. Zavallı kuzucuğumun diline dolamayı başarmıştım sınav öncesi :) Zaten bahar şenlikleri dolayısıyla gıcık kapmış durumdayım. Onun yüzünden gece üçtü ben eve vardığımda ve yatağa nasıl girdiğimi dahi hatırlamamaktayım, şuurum kapalıydı. Bütün konser boyunca +18'de uyumakla meşguldüm, acaba neler görüyordum rüyamda ;)

Geçelim bunları gelelim tekrar bugüne. Güzel bir gündü, buz pateni yaptım sanki neyimeyse hiç paten yapmamış bir insan olarak ama iyiymişim öyle diyorlar ;) Kahretsin ya isteyipte başaramayacağım bir şey gösterin bana :P (tanrım ego yine doruklarda, sen aldırma) birden annemin sesi kulaklarımda çınladı tabi bu kendini beğenmiş cümlemin üzerine " sen sınavları geçeme zor gidersin italya'ya" uyş gerildim birden hayır olamaz hadi geç bakalım. Hani isteyip yapamayacağın hiç bir şey yoktu. Bu da sana kapak olsun böööö! Neyse efendim ben artistlik yapıyordum dengemi kaybedip düşmedim diye ama tabi oda bana yaptı keleği çıkmadan önce ben bir kaydım pat! düştüm çanağın üzerine. Düşmemle kalkmam bir oldu tabi gülmek krizine girmemde ayrı bir sorundu. Öyle işte şimdi saate baktım ohhoo epey geçmiş. Dayımın doğum günü var gitmem lazım seni sürekli yüz üstü bırakmaktayım gözümden kaçmıyor değil. Aslında Joshua ben bu tarz bir konuşma içerisinde olmaktan pek hoşnut değilim. Seni sömürmek istemiyorum, bundan sonra farklı bir üslup deniyeceğim*. Hadi eyvallah (baba tavrı da her daim devam emekte)






* unutma! nasıl başlarsan öyle devam eder. Joshua seni kandırmasına izin verme boşuna daha farklı bir üslubun hayalini kurma. Daha küçüksün anlamazsın sen. Hem ne üslubu görende edebiyat parçalıyor sanır. İnanma ona, yazık olur sana :):):)

6 Haziran 2009 Cumartesi

ve başarıldı

Ayarlardan başarıyla saatimiz düzeltildi. Pasifik saatini gösterince haliyle yanlış olması çok doğal :):) Neyse ben artık gider ve iyi günler dilerim ;)

daha gidemedim joshua

Evet daha gitmedim o sebeple ki geldim buraya biraz daha yazayım dedim. Yani aslında sırf yazma eylemini gerçekleştirmek amacıyla yazıyorum yoksa onun dışında hiç bir amaç gütmemekteyim ve evet mantıklı kelimeleri bir araya getirip saçma sapan, gereğinden fazla uzun bir cümle kuruyorum. Kurdum bile. Acıktım dur annemin yaptığı patatesli böreği kapıp geliyorum. Boş mideyle yazılmıyor be :) 1 dakika sonra... ve geldim :) eline sağlık annemin, banada afiyet olsun. Yazacak bir şeyim var sanıyorsan yanılıyorsun öyle şuursuzca kulanıyorum kelimeleri. Sözlükte geziniyorum ne var ne yok diye öyle arada bir de bir iki bi' şey yazıyorum laf olsun diye. Aslında çok parlak geçiyor diyemem dakikalarım ama olsun akşama kapatırız şu uyuz zamanın bana yaptıklarını. Aa unutmadan bu arada ben bu yazıları giriyorum ama bunun zaman problemi var onu düzeltmeliyim birebir saatini göstermiyor ve bu durum benim en uyuz olduğum şey. Her ne kadar zaman kavramından pek haz etmesemde benim için önemlidir neyi ne zaman yaptığım. Sanırım daha fazla uzatmaya gerek yok. Aslında yazmadan önce kafamda çok farklı şeyler vardı ama nedense her şey çok çabuk uçup gider oldu beynimden. Ah şu başı boş bağlanan nöronlarım artık sizi bir güzel hizaya çekme vakti geldi de geçiyor. Ama benden kaçış yok illa bir gün gücüme yenik düşeceksiniz ve o zaman gülen ben olacağım size...

aşkımı dejenere etme!

Evet Joshua bu söz sevgili babacığıma ait. Her zaman ki gibi kahvaltı sofrasındaydık (zaten bizim evde ne oluyorsa kahvaltı sofrasındayken oluyor neyse...). Babam birden şarkı söylemeye başladı. Neden olduğunu hatırlamıyorum o kısım bende iptal. Makamlı falan söylüyor sanıyorum böyle bir şarkı var. Keşke sözlerini yazsaydım, kahretsin. Böyle arka arkaya birbiriyle uyumlu 7-8 dize söyledikten sonra evet bu söz çıktı ağzından. Anneme "aşkımı dejenere etme" dedi ve ben gülmekten yarıldım anlatamam. Babam "seni seviyorum" cümlesini yapay bulmaktaymış... Bugün kendisiyle yaptığım röportajda gerçekten çok çarpıcı açıklamalarda bulundu. Kendisi gösteri insanı değilmiş aşkını öyle herkesin içinde show amaçlı göstermezmiş. Diyorum ben gerçek aşk böyle olur diye ama nerde...

Neyse Joshua öyle işte ben gideyimde hazırlanmaya başlayayım bugün gidiyorum kuzucuklarımın yanına. Hadi görüşmek üzere ;)

5 Haziran 2009 Cuma

bülbül yuvasında öten yavru karga

Joshua...

Bir isme hitap etmek lazım. Şizofren yaklaşımlar ve bunun doğurduğu sonuçlardan bir tanesi değil, aldanma. Hem ben hep sevmişimdir Joshua ismini. Kulağada çok hoş gelmiyor mu? Beğendin şimdi ayak yapma bana. Neyse konu Joshua değildi ama unutmamak lazım konu şuan da Joshua olmayabilir fakat konun özü aslında o. Düşünsene Joshua'nın olmadığı gerçeğini. Hayır lütfen düşünmek istemiyorum yani bana söyleme olur mu? Şişt kime diyorum? Tamam açıklıyorum evet Joshua sensin ben sana hitap ediyorum. Sevgiler, saygılar vb. Hadi tanışalım... Gerçi ben tanımadığım kişilerle tanışmatan pek haz etmem* ama neyse şuanda buna mecburum. Ben karga "yavru karga". Yağmurda kalmış ve ıslanmasının sonucunda tüyleri birbirinden ayrılmış küçük bir kargayım ama hikayem sadece ıslanmakla kalmıyor. Maceralarımı aktaracağım sana Joshua...

(* "tanımadığım insanlarla tanışmam" bu nadide söz öbeğini sahiplenmek istemiyorum. Buna hakkım yok. Keşke ben söyleseydim :P Neyse efendim bu söz sevgili ablacığımın bir arkadaşına ait olup isim vermek istememekteyim. Rencide olmasını istemiyorum :) )

Evet gelelim bu başlıktan çıkarılması gereken ibret verici derse...

Karga öncelikle nasıl bir hayvandır buna değinmeliyim. Genel olarak bilinenler zeki oluşu, bilinç varlığını kanıtlayacak düzeyde bir beyine sahip olması, siyahın tüm asaletini taşıması, kötü bir sese sahip olması
(ki ben bu fikre katılmamaktayım) falan filan dır şimdi beni olayın biyolojik boyutlarına bulaştırmayın.

Bu cümleyi ilk kurduğumda sevgili dayıcığımdan şöyle bir yanıt gelmişti, "erken yumurtlamak üzere olan anne karganın yaz aylarını boş geçirmesi yuva yapmaması ve buna istinaden yumurtasını bülbül yuvasına bırakmasıdır" diye açıklamıştı.* Evet kulağa başta çok mantıklı gelmekte farkındayım Joshua ama bu bir aldanmadır? Karga guguk kuşu mudur da yuvası olmasın ve canından çok sevdiği yumartasını başka bir yuvaya bıraksın. İşte burda ortaya çok farklı bir boyut çıkmakta.
* (cümle tam olarak böyle değildi tabi kelimelerin dizilişinde hayal gücümünde payı var.)

Özgüven... işte bu başlık aslında bunu özetler. Çıkartılması gereken budur. Önce ufukunu genişlet Joshua düşün... Yavru bülbüllerin arasında öten o yavru kargayı hayal et. Cesurca, kendi benliğini reddetmeden avazı çıktığı kadar öttüğünü hayal et. Gerçek özgüvenin ne olduğunu idrak ettin mi?* Başkalarının ne düşündüğünü umursamadan kendin olmak. İnsanlar bülbülün çirkin bir kuş olduğunu söylerler oysa bana göre gayet sevimlidir ama bülbül bundan fazlaca etkilenmiş olacak ki gülün karşısında çekinir utanır öyle değil mi? İşte bir kargayla bülbül arasında ki en büyük farklardan biri de budur Joshua bunu hiç unutma!
*sana salak muamelesi yapmıyorum o işin raconu o sebeple açıklıyorum.

Aslında seninle daha çok sohbet etmek isterdim Joshua lakin senin gibi yan gelip yatmamaktayım benim yapmam gereken şeyler var ama üzülme bu yazdıklarım bir son gibi gelebilir sana ama bilirsin aslında en güzel başlangıçtı aramızda.