21 Ekim 2010 Perşembe

Susmalıyım.

Konuşmamalıyım, kafamın içinde ki sesler susmalı. Her seferinde bir yanılgı, her seferinde bir yenilgi... Durmalıyım, düşünmemeliyim ki daha fazla üzülmemeliyim. Kendimi kandırmamalıyım oysa en sevdiğim şey bu değil mi? Kabullenmeliyim gerçeği kaçmamalıyım. Peki neden? Artık bıktım bu sorudan ne kadar çok vaktim var benim bu saçma sapan şeyleri düşünmek için. Sıkıldım kendimden ve tüm yanılgılarımdan. Gerçekle karşılaşınca topallamalarımdan sıkıldım. Nedir bu bende ki bitmek tükenmek bilmeyen sonradan sıkıntılara sebep olan düşünceler. Sus karga sus, kapa düşüncelerinin çenesini yasaklıyourm sana tüm "ya öyleyse" li cümleleri.

6 Ekim 2010 Çarşamba

Bir ilke daha imza attım

Dün gece Bernacığımda kaldım. Geçmiş, gelecek tüm acı çektirtecek ne kadar konu varsa ortaya döküldü saçıldı salya sümük ağlandı falan filan. Bir de üç kız oturup ağlayınca daha da bir tuhaf oldu tabi. O değil de ben kimi dinlesem ağlıyorum. Berna'nın ev arkadaşı Nazlı, o anlatıyor ben ağlıyorum Berna anlatıyor yine ağlıyorum sonra kendim anlatıyorum ağlıyorum. İstem dışı yaşlar süzülüveriyor gözümden. Olsun hepimize iyi geldi bence bu terapi. Neyse ilke gelelim bence, hayatım boyunca ilk defa birisiyle yüz yüze uyudum daha doğrusu uyuyabilmişim kendime şaşırdım. Ben yüz yüze hiç uyuyamam nedense tahammül edemiyorum, ya ben arkamı dönücem ya da yanımda ki bana arkasını dönecek. Yeter ki yüz yüze uyumayalım. Tabi Bernayla öyle bir uyumuşuz ki sabah uyandığımda gayet birbirimize sarılmış bir şekilde buldum ikimizi. Oysa gece öyle mi yatmıştık gayet kıçımızı dönmüş birbirimize, öyle uyumuştuk. Demek ki olabiliyormuş.

Dersler çok ağır geçiyor be. Artık beynim almıyor gece gece. Şu anda da uykum var nedense, direniyorum yatağa girmemek için. Neyse gideyim uyuyayım ben en iyisi.

3 Ekim 2010 Pazar

Bu havalarda fazla gelmeyin üstüme, biyolojik bir açıklaması var inanın!!

Öncelikle neresinden tutsam kelimelerin de adam gibi cümleler kurabilsem diye düşünüyorum. Epey olmuş ben yine yazmayalı. Muhtemelen yine saçmalayacağım. Başlıktan da anlaşılacağı gibi bir derdim var benim. Bulaşmayın bana bu havarlarda. Şimdi size dinazorların yok oluş hikayelerinden birini anlatacağım ve benimle alakalı olarak bir bağlantı kurucağız. Cidden.

Dinazor adında ki zavallı hayvancıklar (tamamen nesilleri tükendiği için zavallı sıfatı kullanılmıştır yoksa haddime mi!!) bundan bi' 200-250 milyon yıl önce dünyaya merhaba demişlerdir. Şöyle bi' 100-150 milyon kadar bir sürede gerek dünya üzerinde koşmak, uçmak ve de avlanmak gibi faaliyelerde bulunmuş oldukları gibi kendi nesilleri içinde sevimli yavrular dünyaya getirmişlerdir. Git gide çoğalmışlar ve büyük bir saltanata kavuşmuşlardır. Tabi her yükselişin bir çöküşü de vardır elbet. Zavallı dinazorcuklar mutlu mesut tüm güç dengeleri ellerinde dünya üzerinde sefa sürerlerken tüm Hollywood filmlerinde de olduğu gibi devasal boyutta eşek kadar bi' gök taşı Amerika'ya düşmüştür. Zaten neden bütün filmlerde tüm felaketlerin Amerika'nın başına geldiğini de bu durum açıklamaktadır. (Amerika ile aynı kaderi mi paylaşıyorum tanrım ben?) Çarpışma o kadar şiddetli olmuştur ki dünya üzerinde yaşayan canlı türü %60-%70 azalma göstermiştir. Gariban canlılar oradan oraya uçuşmuşlar neye uğradıklarını şaşırmışlardır. Neyse efendim bu çarpışmayla tabi ki çok miktarda toz bulutu oluşmuş ve bu tozlar atmosferi kaplamıştır. Güneş ışınları yer yüzüne ulaşamamış ve dünya çok uzun süre karanlıkta kalmıştır. Yeryüzünü ısıtıp aydınlatmayan güneş ışığı fotosentezi durdurmuş ve dünyayı soğumaya ve donmaya terk etmiştir. Peki bu gariban dinazorlar bundan nasıl etkilenmiştir? Bilindiği üzere dinazorlar soğukkanlı hayvanlardır aynı kurbağalar ve yılanlar gibi. Her insan evladı hayatında bir kere tam zıplarken soğuktan kaskatı kesilip donmuş bir kurbağa görmüştür elbet. İşte dinazorlarda bu soğuk dünya üzerinde hareket yeteneklerini yavaş yavaş kaybetmiş ve de donmuşlardır. Bu durum kime yaramıştır? Elbette ki sıcakkanlı hayvan oğlu hayvanlara. Sıcakkanlı hayvanlar vücut ısılarını ortam sıcaklığına göre ayarlayabildikleri için doğuştan şanslı kesimi oluşturmuşlardır tıpkı biz Homo sapiens sapiens ler gibi. Tabi bu sıcakkanlı bol hareketli hayvanlar donmuş hareketsiz zavallı savunmasız dinazorları kemirmeye, yumurtalarını yemeye, her türlü kavurma olsun sote olsun çeşitli şekillerde tüketmeye başlamışlardır. ve böylece dinazorların sonu gelmiştir. Bir saltanat yok olmuş harab olmuştur. O devasal cüsseler dünya üzerinden ilalebet silinmiştir. Neden? Belki bir keseli sıçan yüzünden ne demiş atalarımız kurt kocayınca köpeğin maskarası olurmuş. Sanırım bu noktada gözyaşlarıma hakim olamayacağım.

Şimdi bu durumun benimle ne alaksı olduğunu merak ediyorsunuz. Bu yine ne saçmalıyor diyorsunuz biliyorum. Şu yaklaşan hatta dan diye gelmiş olan soğuk havalarda benim zavallı beyin hücrelerim donuyor. Hareket yeteneklerini kaybediyorlar, bölünemiyolar. (not: beyin hücrelerinin bölündüğü kanıtlanmıştır artık yok olmalarından korkmamıza gerek kalmadı) Hatta düşünme aktivitemi bile yitirebiliyorum. Böyle hareketlerimde bir yoğunlaşma git gide katılaşma kendini gösteriyor. Bu sebeple dışarı çıkmak olsun, eğlenenceli aktivitelere katılmak olsun hepsinden mahrum kalmak ve bir köşeye sığınmak istiyorum. Yoksa ortalık yerde donup kalıvereceğim ve bir keseli sıçana kurban olup gideceğim. Yazık değil mi bana?

Bugün için öncelikle Ayşegülcüğümden özür dilerim. Daha sonra dün bütün gün Filiz'le buluşmak için planlar yapan zihnimin sabah donduğu için (havalar yüzünden) kendi yaptığım plana sadık kalamayıp Filiz'le irtibata geçmediğim için Filizciğimden özür dilerim. Ayrıca bütün bir hafta İdilciğim ve Handeciğimin başının etini yediğim içinde özür dilerim. Son olarak 21 yıldır beni çekmek zorunda kalan çilekeş anneciğimden ve de babacığımdan da özür dilerim. Nilay senden özür dilemiyorum çünkü sen bir abla olarak beni çekmek zorundasın. Hem de ölene kadar, ne kadar eğlenceli değil mi?

Beni bu havalar mahvetti. Valla.