29 Temmuz 2011 Cuma

Bazen kelimeleri terk etmek gerekir.

Ben çok konuşuyorum. Çok fazla konuşuyorum. Gerekli gereksiz ben hep konuşuyorum. Sürekli anılarımı, hikayelerimi anlatıyorum. Çocukluğumu anlatıyorum. Derste öğrendiğim yeni bilgileri etrafımda olanlarla paylaşıyorum. Bildiklerimi, kafamda kelimeye dökülmek için çırpınan düşüncelerimi kendime saklamıyorum. Paylaşıyorum. İyi halt ediyorum!

Duygular, fikirler derine indiğinde tökezliyorum. Kafamın içinde dolanan düşünceler boğazıma dizilmeye başlıyor. Ben aslında konuşamıyorum, ben aslında kendimi anlatamıyorum. Dinliyorum yalnızca. Sonra "bilmiyorum" diyorum. Nasıl bilebilirim ki...

Bu zamana kadar beni anlamadığını söyleyen bütün insanlara ben daha kendimi anlayamıyorum boşver derken şimdi karşımda inatla beni anladığını söyleyen o'na ben hiç bir şey anlatamıyorum. Beni benden daha iyi tanıyorsun değil mi?

Saçmalıyorum saatlerce telefonda. Ne istediğimi bilmiyorum oysa. Kızıyorum, sinirleniyorum, bağırıyorum. Ne yapıyorum ben diyorum ama söylenen her söz varlığını sürdürmeye devam ediyor.

Ben kendimi ne zaman tanıyacağım ve uçları terk edip bütün gereksiz kelimelerden arınacağım?

15 Temmuz 2011 Cuma

Bazı sözcükler cümle aralarında sıkışır kalır.

Nedenini bilmediğim bazı düşüncelerim var. Kontrol edemediğim ve kafamın hangi noktasından çıktığına dair bir türlü fikir sahibi olamadığım düşünceler. Paronoya, evham.. Hayır hayır bunlar yanılsama düşüncelerin zahiri yanılsaması. Yokken varoluşlar.

Beni yalnızken mutlu eden üç şey var birincisi dans etmek. Küçüklükten beri... İkincisini hatırlamıyorum ama üçüncüsü uzun uzun onunla konuşmak. Zihnimde konuşmak, telefonla konuşmak. Ben onu arayamıyorum ama o beni arıyor. Çünkü herkesin bulabileceği bir yerde değil. Elbette ben özelim onun için ama ben daha onu arayabilecek kudrete sahip değilim. Önce büyümem gerek.

Kendimi bazen oyalayamıyorum ve işte o zaman çok kırıcı olabiliyorum. Bazen sadece tek bir şeye saplanıp uzun süre o şekilde kalabiliyorum. Bu hoşuma gitmiyor. Ben kendimi yoruyorum. İnsanoğlunun düşmanlarından biride kendisidir. Ve benim kendimden başka düşmanım yok. Her zaman böyle değil tabi onunla konuştuğumda kendime değer veriyorum. ve bazen küçükte olsa güzel bir iş başardığımda. Mesela günde 2lt. den fazla su içtiğimde mutlu oluyorum. Kendime değer vermek bana güç veriyor.

>>>>>>><<<<<<< <<<<<<<>>>>>>> >>>>>>><<<<<<<

Bir gün gelecek ve ona "sen" demeye başladığımda büyümüş olacağım.

9 Temmuz 2011 Cumartesi

Üşümek bilinçaltıyla beslenir.

Yapmaya çalıştığım ve her seferinde başarısızlıkla sonuçlanan erken uyanma provalarım biyolojik olarak sonuç vermemesi gerektiği halde saat 06:20'de ilk dıt sesine uyandım. Demek ki pozitif deneyler bazı noktalarda işe yaramayabiliyormuş.

Isınmam epey bir zamanımı aldı.

Toplu taşıma araçlarında klimaların 23 dereceden aşağı hava üflemesi, bir yasa gereğince yasaklanmalı. İnsanları bir yerden bir yere, mezbahaya et taşır gibi götürülmemeli. Bugün trenin içi kaç dereceydi? 15 mi? Pırrr!!

Elbette ki hayat tezatlarla birlikte daha da acıdır. Trende soğukta kolundaki bütün kıllar vücut sıcaklığını bir miktar yükseltebilmek adına kendini kaybedercesine dikilmiş insanların yanında trenin hemen dışında cehennem sıcağında altındaki kot pantolonla süblimleşme kat sayısını 2 katına çıkaran insanlarda vardır. Hayat acıdır! Zaten bizde o sebeple inadına yaşarız. Ölmeyiz, ölemeyiz. Sürünürüz... Ya donarak ya da yanarak!

ve o bana dedi ki son telefon konuşmamızda, hem yanmayı hem de donmayı zevk haline getirmişler için "hepsi et pazarı gibi geliyor bana."

Ne oluyor sana? dedim.

Bilmiyorum! dedi.

Aslında söylemediği biraz güneş biraz denizdi.

Sustum, sustu.

Sustuk...

Ona söylediğim en son cümle neydi?

Cümlelerimi bulmaya davet ediyorum kendimi.

Önden buyurun efendim.

8 Temmuz 2011 Cuma

Esnemek sessizliği bozar.

Dakikalarca süren sessizliğin ardından telefonum çaldı. Dakikalarca süren sessizlik öncesi esnediğim için bu durum kısa süreli bir mola yerini almış ve de saatlerce sürecek olan sessizliğimi bozmuştu. Telefonu açtım. Ne yapıyorsun? dedi, hiç öyle boş boş oturuyorum asıl sen ne yapıyorsun? dedim. Yanıt gelmedi. Bende telefonu kapattım. Yeniden uzun bir sessizliğin parçası olabilirdim. Vazgeçtim, esnedim...

Şimdi şöyle bir durum söz konusu, yarın sabah erkenden nasıl kalkacağım? Günlerdir erken kalkma provası yapıyorum ve hiç birinde başarılı olamadım. Gün içersinde uyumamak için verdiğim çaba da takdire şayan elbette ki. Oysa ki başlangıçta, plan yaparken yalnızca ben sabahları erken kalkmayacaktım ki. Ne vardı sanki iptal edilecek. İptal edilmeli miydi yani? Belki de bu en doğrusu olabilir ama sabah erken kalkma problemimi çözmeyecek. Böyle durumlarda yalnız olmaktan hoşlanmıyorum.

Konuyu beynimden siliyorum.

Belki güzel bir yolculuk olur, kitap falan okurum ayakta kalmazsam.

Neden hep böyle zamanlarda kulaklığım bozulur ki müzik bile dinleyemeyeceğim.

Belki hava esintili olur yaylana yaylana giderim belli mi olur?!

İlk cümlemi hala bulamadım.

İlk cümlem neydi?

Aslında soruma cevap gelmemesinin sebebi sesimin gitmeyişiymiş.

Hayır, hayır soruma cevap gelmeyişinin sebebi onun sesinin gelmeyişiymiş.

Şimdi sesi geldi, o yok!