Anneannemin evinin önündeki ceviz ağaçlarına tırmanabilmek için önce duvara çıkmam gerekirdi. Oradan dallara ulaşır cevizleri pat pat aşağı atardım. Ulaşamadığım yerlere de sopayla üst dallara vurmak suretiyle ağacı sallardım. Bunca çabanın sonunda düşen cevizlerin yeşil etli sert kabuklarını soyup hazineye ulaşırdım. Bu arada da bütün ellerim önce turuncu olur sonra kahverengine çalardı. Hazineye ulaşmanın cezası da öbür güne çıkan kol ağrıları olurdu. O cevizlerde incirler gibi tadına doyulmaz olurdu. Dalından yenen taze ceviz! Beyaz rengi ve yer yer acımtırak tadı nasıl da güzel olurdu.
Bu sene de incirlerdeki bereketsizlik cevizlere bulaştı sanki. Zamansız yağan dolu yeni gelişmekte olan cevizlere zarar verdi. Toplanan cevizlerin %80 i çürük. Bu sene ki cevizlerin çilesini paylaşmak da babama düştü. Bizim evin yanında dedeciğimin ektiği ceviz ağacından ceviz toplamak isteyen babam, duvardan düşüp kolunu kırdı. Neyse ki ucuz atlattı sonuç çok daha kötü olabilirdi. (İyi ki incir ağacından düşmedi ne de olsa batıl inancımız incir ağacından düşen iflah olmaz der ya hani...) Kolun kırılması gibi topladığı koca bir poşet cevizden bir küçük kase kadar bile sağlam ceviz çıkmaması da ayrı bir trajedi oldu.
Bu sene yağan yağmurlar bereketten çok felaket getirdi. Bakalım önümüzdeki günlerde daha neler göreceğiz. Umarım bugünümüzü aramak zorunda kalmayız. İstemiyorum incirde alışmak zorunda kaldıklarıma diğer meyvelerde de alışmaya, eski incirleri özlediğim gibi onları da özlemek istemiyorum...
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder