11 Ekim 2014 Cumartesi

Kaçmak için değil kendine varmak için, GİTMEK...

İçimde bir türlü çözemediğim beni kemiren, yiyip bitiren o kadar çok düşünce var ki... Bazen gözümü yumuyor bazen de kulaklarımı tıkıyorum ama dönüp dolaşıp aynı sıkıntının içine düşüyorum. Bir kafesin içinde gibiyim, yaptığım tek şey parmaklıklara başımı yaslayıp manzaraya bakmak ve kendimi fikrimden uzak, özgürmüş gibi hissetmek. Arkama dönüp baktığımdaysa hala aynı kafesin içinde yerimde saydığımı görüyorum. Ağlamak geliyor o zaman içimden, hıçkıra hıçkıra ağlamak...

İşte tam da o zaman alıp başımı gitmek geliyor içimden. Gitme dürtüsü son iki aydır o kadar yoğun o kadar içime işlemiş ki ağır basıyor. Bir ömrü yaşadığım, ayrılmanın imkansız olduğunu düşündüğüm, ait olduğuma inandığım yerden bile gitmeyi göze alabiliyorum. Sanki gidersem tüm sınırlarım silinecek, gidersem zihnim özgür kalacak, gidersem kendimi bulacakmışım gibi... Hayatı sil baştan yaşayacak gibi gitmek istiyorum. Bazen başka bir şehre bazen de başka bir ülkeye. Öğretmen olmak istiyorum başka bir şehirde ya da öğrenci olmak istiyorum başka bir ülkede. Plan yapıyorum. Şubat ayında derslerim sona eriyor, maddi ve manevi en yakın seçeneğim Eskişehir'e gitmek ve orada öğretmenlik yapmak. O kadar kafama yattı ki bu düşüncemi annemle paylaştım, açıkçası fikrimi destekleyeceğini hiç düşünmedim ama yanıldım fikrimi destekledi ve gitmek istiyorsan git dedi. Bazen en yakınından destek görmek harekete geçmekten daha önemli bunu da anlamış oldum. 

Öğretmenlik için attığım adımlar beni çok değiştirdi. Girdiğim derslerden ve hocalardan çok şey öğrendiğime inanıyorum, bakış açımın ne kadar değiştiğini de net bir şekilde görebiliyorum. Anladım ki daha fazlasına ihtiyacım var. Çok daha fazlasına... O yüzden en kısa sürede gitmeyi seçiyorum.



Hiç yorum yok:

Yorum Gönder